You are currently viewing Nazım Hikmet’ten Piraye’ye
  • Post comments:0 Yorum

Nazım Hikmet’ten Piraye’ye

Nazım Hikmet yaşamı boyunca bir çok kez âşık oldu. Nazım’ın en güzel aşk şiirlerini yazdığı, en uzun süre evli kaldığı kadın ise Piraye’ydi. Nazım ile Piraye, genç kadın eşinden henüz boşandığı sırada tanıştılar. Sanat eleştirmeni Vedat Örfi ile on altı yaşındayken evlenen Piraye’nin iki çocuğu vardı. Bunlardan biri eleştirmen Mehmet Fuat Bengü’ydü.

Nazım Piraye’yi çok sevdi. Ancak evlilik yaşamlarının on üçüncü yılında, büyük şair cezaevindeydi. Nazım daha sonra Münevver’e âşık oldu. 1951 yılında, Nazım ile Piraye’nin evliliği sona erdi. Nazım’ın 1933’ten 1950’ye kadar on yedi yıl boyunca kendisine yazdığı mektupları, Piraye bir tahta bavulda sakladı.

“Sevgili,

Bütün bir uykusuz geçen geceden sonra sana bu mektubu sabah sabah yazıyorum. Oğlumla beraber çıkarıp gönderdiğiniz resim uyutmadı beni. Niçin uyutmadı? Neden uyutmadı? Bu niçin’e, neden’e cevap vermek için baştan başa bir şiir kitabı yazmak lazım. O kitap günün birinde yazılacaktır. Şimdi muhakkak olan bir şey varsa, bütün bir gece uyumadığımdır.

Bana aşk mektubu gönder, diyorsun.  Şimdiye kadar gönderdiklerimin çoğu neydi zaten. Sen benim gözlerimin içine bakarak bir kere olsun seni seviyorum dememişsindir. Ben, her yerde, her zaman, yaldızlı bir denizin üstünde, çam ağaçlı bir balkonda olsun, karanlık, yalnız senin gözlerinin ışıltısını gördüğüm ılık bir odada, bir hapishanenin görüşme yerinde olsun, mektupla olsun, mektupsuz olsun, nesirle olsun, şiirle olsun, içimden her gelişte sana, seni seviyorum, demişimdir.

Ben bu aşk mektubu yazmasını beceremedim. Sen yaz da bana model olsun diyorsun. Senin aşk mektubun harikuladeydi. Buranın ölçüsüyle, böyle bir mektup için üç sene yatılır billahi… Zati sen benden çok daha derinsin, yavrum. Belki ben daha sanatkârım.

Benden emin olman beni öyle bahtiyar, öyle mağrur kıldı ki… Bir binbirgece şehrinin altın kakmalı kapılarından muzaffer girmiş eski zaman kahramanı gibi hissediyorum kendimi….”

NAZIM HİKMET’TEN PİRAYE’YE

KARIMA MEKTUP

(11 Kasım 1933, Bursa Hapishanesi)

Bir tanem!

Son mektubunda:

“Başım sızlıyor

Yüreğim sersem!”

Diyorsun.

“Seni asarlarsa

Seni kaybedersem;”

Diyorsun;

“Yaşayamam!”

Yaşarsın karıcığım,

Kara bir duman gibi

Dağılır hatıram

Rüzgârda;

Yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı

En fazla bir yıl sürer

Yirminci asırlarda ölüm acısı.

Ölüm

Bir ipte sallanan bir ölü.

Bu ölüme bir türlü

Razı olmuyor gönlüm.

Fakat

Emin ol ki sevgili;

Zavallı bir çingenenin

Kıllı, siyah bir örümceğe

Benzeyen eli

Geçirecekse eğer

İpi boğazıma,

Mavi gözlerimde korkuyu görmek için

Boşuna bakacaklar

Nâzım’a!

Ben,

Alaca karanlığında son sabahımın

Dostlarımı ve seni göreceğim,

Ve yalnız

Yarım kalmış bir şarkının acısını

Toprağa götüreceğim…

Karım benim!

İyi yürekli,

Altın renkli,

Gözleri baldan tatlı arım benim;

Ne diye yazdım sana

İstendiğini idamımın,

Daha dava ilk adımında

Ve bir şalgam gibi koparmıyorlar

Kellesini adamın.

Haydi bunlara boş ver.

Bunlar uzak bir ihtimal.

Paran varsa eğer

Bana fanila bir don al,

Tuttu bacağımın siyatik ağrısı,

Ve unutma ki

Daima iyi şeyler düşünmeli

Bir mahpusun karısı

Nazım Hikmet

Nazım Hikmet Hakında Bilgi

Türk şair, oyun yazarı, romancı ve anı yazarı olan Nazım Hikmet, kusurları ve güzellikleriyle baştan aşağı hayatı seven ve ‘’yaşamak güzel şey be kardeşim’’ diyen yazarımızdır.

(15 Ocak 1902 – 3 Haziran 1963), “Romantik komünist” ve “romantik devrimci” olarak tanımlanır. Siyasi düşünceleri yüzünden defalarca tutuklanmış ve yetişkin yaşamının büyük bölümünü hapiste ya da sürgünde geçirmiştir. Şiirleri elliden fazla dile çevrilmiş ve eserleri birçok ödül almıştır.

Yasaklı olduğu yıllarda Orhan Selim, Ahmet Oğuz, Mümtaz Osman ve Ercüment Er adlarını da kullanmıştır. İt Ürür Kervan Yürür kitabı Orhan Selim imzasıyla çıkmıştır. Türkiye’de serbest nazımın ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin en önemli isimlerindendir. Uluslararası bir üne ulaşmıştır ve dünyada 20. yüzyılın en gözde şairleri arasında gösterilmektedir.

Nâzım şairlikle 11 yaşında, 1913 senesinde tanışır.  İlk şiiri, ‘’Feryad-ı Vatan’’ dır. Asım Bezirci, Nâzım’ı anlattığı kitabında şöyle söylüyor: ‘’Defterindeki ilk şiiri 20 Haziran 1329 (3 Temmuz 1913) tarihini taşır. ‘Feryâd-ı Vatan’ başlıklı bu şiiri Nâzım Hikmet on bir yaşında iken yazmıştır. Balkan Savaşı’nda Osmanlıların yenik düşmesi ve düşmanların Çatalca’ya kadar gelmesi üzerine kaleme alınan şiirde şairin bundan duyduğu derin üzüntü ile çok sevdiği yurdunu kurtarma istek ve umudu yansıtılmaktadır. Fakat, kendisinin açıklamasına göre, ilk yazdığı şiir ‘Yangın’dır. Bu şiiri, evlerinin karşısındaki bir binada çıkan yangın üzerine 6 Kânûn-ı evvel 1330 (19 Aralık 1914) tarihinde kaleme almıştır.  1920 senesinde ‘’Alemdar’’ gazetesinin açtığı bir yarışmaya katılır ve seçici kurulda önemli isimlerin olduğu bu yarışmayı birincilikle kazanır. Faruk Nafiz, Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon şairden övgüyle söz eder. Nâzım fevkalade üretken bir şair olarak serbest ölçüyü sürdürür, ayrıca sosyal gerçeklikleri ele alarak muhtevada da dikkat çekici bir şiir inşa eder. Benerci Kendini Niçin Öldürdü (1932) basıldıktan sonra Darülbedayi’de (İstanbul Şehir Tiyatrosu) de sahnelenir. Gece Gelen Telgraf adlı şiir kitabının da 1933’te yayımlanmasıyla hapse girer.

Şiirleri yasaklanan ve yaşamı boyunca yazdıkları yüzünden 11 ayrı davadan yargılanan Nazım Hikmet, İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın süre yattı.

Mezarı Moskova’da bulunmaktadır.

Bir cevap yazın