Aşk Hikayesi "Para Aşkı Satın Alabilir Mi?"
Eureka Sabunları'nın eski imalatçısı ve sahibi yaşlı Anthony Rockvvall,
Beşinci Cadde'deki görkemli malikânesinin kütüphane penceresinden dışarıya bakarak sırıttı. Sağ taraftaki komşusu, aristokrat kulüp üyesi, G. Van Schuylight Suffolk-Jones
Dehşet Hikayeleri: 1830’da, şimdiki koca Cincinatti şehrinin olduğu yerden birkaç mil uzakta, geniş ve nerdeyse balta girmemiş bir orman bulunuyordu. Bütün bölgeye seyrek bir şekilde göçmenler yerleşmişti …doğalarının gizemli bir dürtüsüyle harekete geçerek, gönüllü olarak vazgeçtikleri yetersiz nimetlere yeniden kavuşmak için yeni tehlikeler ve sıkıntılara göğüs germek üzere her şeylerini terk edip, batıya gelir gelmez yabaniliğin içinde oldukça yaşanılabilir evler kuran ve bugün yoksulluk diye adlandıracağımız bir varlık derecesine ulaşmış olan kişiler. (daha&helliip;)
Hikaye oku; Bir adam, kuzey Alabama’da bir demiryolu köprüsünün üstünde durmuş, beş altı metre kadar aşağıda hızla akan suya bakıyor. Elleri arkasında, bilekleri bir sicimle bağlı. Boynuna sımsıkı bir ip geçirilmiş. İp başının yukarısındaki sağlam payandaya bağlanmış, sarkan ucu ise dizlerine kadar iniyor. Adam ve cellatları –sivil hayatta şerif yardımcılığı yapmış olabilecek bir çavuşun komutasındaki iki Federal ordu askeri– demiryolunun raylarına destek veren traverslerin üstüne serilmiş birkaç oynak kalasın üstünde duruyorlar. Geçici olarak yerleştirilmiş bu platformun az ötesinde, üniformasından yüzbaşı olduğu anlaşılan bir subay, belinde kılıcı, dikiliyor. Köprünün iki ucunda birer nöbetçi ellerinde tüfekleriyle “destek” pozisyonunda duruyorlar; yani tüfeklerini sol omuzlarının önünde dikey tutmuşlar, dipçikler önkollarına dayalı, eller göğüste; bedeni dik durmaya zorlayan, yönetmeliğe uygun ama doğaya uygun olmayan bir duruş. (daha&helliip;)
Külkedisi Sinderella Masalı; Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde uzak ülkelerin birinde, bir kral varmış. Bu kralın çok sevdiği bir karısı ve Sinderella adında dünyalar güzeli bir kızı varmış. Sinderella, güzel olduğu kadar iyi kalpliymiş de. Kralın ve Sinderella’nın mutluluğu kraliçenin ölümüyle bozulmuş. Kral bir süre sonra yeniden evlenmiş. Yeni karısı ise oldukça kıskanç, kötü kalpli bir kadınmış. Kralın yeni karısından da iki kızı olmuş. (daha&helliip;)
Kısa Hikayeler: Perişan bir durumdan belini doğrultabilmek, büyük güçlük çekerek sağlanacak enerjiyle bile kolay olmasa gerekirdi. Oturduğum sandalyeden koparıp alıyorum kendimi; masanın çevresini dolanıyor, başımla boynumu devingen duruma sokuyor, gözlerime ateşli bir ifade oturtup çevrelerindeki kasları geriyorum. İçimdeki bütün duygulara karşı koyarak, şu anda gelmeyegörsün, A. ‘yı büyük bir coşkuyla karşılayacak, B. ‘nin odamdaki varlığına nazik katlanacak, C.’nin söylediklerini bütün eziyet ve zahmetine karşın uzun soluklarla içime çekeceğim. Hikaye (daha&helliip;)
Hikaye Oku; Pırıl pırıl bir gün olmasına karşın –mavi gökyüzü altın rengi ve kocaman ışık benekleriyle bezenmişti, sanki Jardins Publiques’in üzerine beyaz şarap serpiştirilmiş gibi–Bayan Brill kürkünü sırtına aldığına memnundu. En küçük bir esinti yoktu, ama ağzınızı araladığınızda bir bardak buzlu suyu yudumlamak üzereymişsiniz gibi hafif bir serinlik geliyor ve arada sırada nereden geldiği belirsiz bir yaprak düşüyordu gökyüzünden salına salına. Bayan Brill elini kaldırıp kürküne dokundu. Ne kadar cici! Ona yeniden dokunmak çok hoştu. (daha&helliip;)
Sabah karımla her zaman nasıl ayrılıyorsak öyle ayrıldık. İkinci fincan çayını yarıda bırakıp peşimden kapıya kadar geldi. Yakamdan o görünmez ipliği çekip aldı (kadınların sahiplik iddiasında bulunmak için başvurdukları evrensel bir harekettir bu) ve nezle olduğum için kendime dikkat etmemi söyledi. (daha&helliip;)
Babam, eminim, yaradılıştan neşeli ve sevecen bir adamdı. Otuz dördüne kadar, çiftliği Ohio’daki Bidwell kasabası yakınlarında bulunan Thomas Butterworth adında bir adamın yanında ırgatlık yapmış. O sıralar kendine ait bir atı varmış; cumartesi akşamları atına biner, öteki ırgatlarla birkaç saat çene yarıştırmak için kasabaya gidermiş. Kasabada cumartesi akşamları ırgatların doluştuğu Ben Head’in barına takılır, biraları yuvarlarmış. Hikaye(daha&helliip;)
Birkaç zaman evvel Hivaoa adasından hareket eden, kopra yüklü bir gemi ile Tahiti’ye gidiyordum. Hareketimizden iki gün sonra, gece yarısını biraz geçe ancak güney denizlerinde görülen korkunç bir fırtına koptu. Hikaye
Dev gibi dalgalar arasında nohut tanesi gibi savrulan gemimiz, takip ettiği rotayı kaybetti. Bu arada dümen de kırılınca, rüzgar ile denizin pençesine düştük. Hepimiz geminin kaptan kamarasına sığınmış, dua ederek ölümü bekliyorduk. Böylelikle saatler geçti. Öyleye doğru rüzgar dindi ve fırtına başladığı gibi apansız sona erdi. Hepimiz güverteye fırladık. Hikaye(daha&helliip;)
Hikayeyi Oku: Le Havre postası Criqueto’dan kalkmak üzereydi. Bütün yolcular, Malandinoğlunun işlettiği Ticaret Oteli’nin avlusunda adlarıyla çağrılmalarını bekliyorlardı. Hikaye
Bu, çamurlana çamurlana boyaları bozulup şimdi aşağı yukarı kül rengine girmiş tekerlekleri olan sarı bir arabaydı. Öndeki tekerlekler küçücüktü. (daha&helliip;)
Missouri’de bir matbaanın ayak işlerine baktığım çocukluk günlerimde, uzun bacaklı, kabarık saçlı, partal pantolonlu, on altı yaşlarında dangul dungul bir oğlan bir gün selamsız sabahsız salına salına içeri girdi ve ellerini dibine kadar soktuğu pantolon ceplerinden çekmeden, gözleri ve kulaklarının üstüne böcek yemiş bir lahana yaprağı gibi sarkan kenarları eprimiş, eski püskü geniş kenarlı şapkasını çıkarmadan kayıtsızca etrafa bakındıktan sonra kalçasını yayın yönetmeninin masasına dayayıp kocaman kaba kunduralarını üst üste attı, uzaktan uçan bir sineği üst dişlerinin arasından bir tükürük fırlatıp yere yapıştırdı ve hiç istifini bozmadan sordu: Hikaye(daha&helliip;)
Hikaye, Franz Kafka Hikayeleri, Hikaye Oku, Dünya Klasikleri.
Bir trapez sanatçısı –çok iyi bilinir ki; çalışmaları büyük varyete tiyatrolarına ait kubbelerin yükseklerinde yapılan bu sanat, insanoğlu tarafından en zor kazanılan sanatlardandır- trapeze her çıkışında aynı cesareti gösterebilmek için, önce mükemmellik adına bir çaba, sonraları ise zorba bir alışkanlık olarak, hayatını bütün gün ve gece boyunca trapez üzerinde kalabilecek şekilde düzenlemişti. (daha&helliip;)
Hikaye Oku; Arabacı hayata kendine mahsus bir açıdan bakar. İnsanlara bakışı, başka bir işle uğraşan bir adamın bakışından daha basittir belki. Faytonunun yüksek, oynak koltuğundan herkese tepeden bakar ve onları göçerkonar zerrecikler olarak görür, göçerlik tutkusuyla yanıp tutuşmuyorlarsa da zerre kadar değer vermez onlara. (daha&helliip;)
Genç bir adamdı, en fazla yirmi dört, yirmi beşinde; bu kadar tetikte ve gergin olmasaydı atının sırtında gençliğinin umursamaz zarafetiyle oturuyor olabilirdi. Siyah gözleriyle çevresini kolaçan ediyor, minik kuşların hop diye havalandığı çalı çırpı ve dalların en küçük bir kıpırtısını bile kaçırmıyor, ağaçlar ve çalılıklar arasında bir görünüp bir kaybolan hayallere göz kesiliyor, sonra bakışlarını yeniden iki yandaki ağaçların dibindeki çalı öbeklerine çeviriyordu. (daha&helliip;)
Hikaye Oku; Şimdi size anlatacağım olay başımdan geçtiği zaman on yaşında kadar vardım.
Olay yazın geçmişti. O zaman Rusya’nın güneyinde bir çiftlikte oturuyorduk. Çiftliğin çevresinde birkaç fersah ötelere kadar bozkırlar uzayıp gidiyordu. Yakınlarda ne bir orman, ne de bir dere vardı. Pek derin olmayan, fundalıklarla kaplı sel yatakları, dümdüz bozkırı yeşil yılanlar gibi kesiyordu. Bu sel yataklarının dibinde küçük derecikler sızıyordu. Ötede beride en sarp tepelerde gözyaşı kadar berrak sularıyla kaynaklar görünüyordu. Çiğnenmiş keçi yolları oraya gidiyor, suyun önündeki cıvık çamurda kuşlarla öteki küçük hayvancıkların ayak izleri birbirini kesiyordu. İyi su, insanlar kadar onlara da lazımdı. (daha&helliip;)