Dehşet Öyküleri – Hikayeleri Oku: Dehşet ve felaket bütün çağlarda kol gezmiştir. Öyleyse, anlattığım öykü için bir tarih vermek neye yarar? Sözünü ettiğim zamanda, Macarisran’ın iç bölgelerinde, ruh göçü öğretilerine karşı gizli ama kökleşmiş bir inancın var olduğunu söylemem yeterlidir. (daha&helliip;)
Asansörün ilk kurbanı dalavereci genç bir avukattı. Neşeli bir halde ıslık eşliğinde, bu iş merkezinin sekizinci katında bulunan müvekkiline gitmek için kabine girip kapının kapanmasını ve asansörün kendisini yukarı katlara taşımasını bekledi. Müvekkili onlarca evlerinden birinde oturan ve kirasını ödemeyi geciktiren hasta ve beş çocuk babası olan birini ailesiyle birlikte dışarı atmanın yollarını arıyordu. Müvekkiliyle kiracısını nasıl kapı dışarı edeceğinin planlarını konuştuktan sonra ofisine dönmek için yeniden asansöre yöneldi. Zemin kata inmeyi beklerken birden: (daha&helliip;)
Korku Hikayesi: Gözle görülenin ötesinde değişimler gelir ölümle birlikte. Genelde, bedenden ayrılan ruhun zaman zaman çeşitli vesilelerle geri gelip (eskiden üzerine giydiği vücudun içinde) kanlı canlı karşımıza çıkması durumuna rastlansa da, ara sıra içinde ruh olmayan gerçek vücutların yeryüzünde gezindiği de olur. Böyle ayaklanmış bir garabetle karşılaşıp da anlatacak kadar yaşayabilenler, böyle bir garabetin ne yüreğinde ne de belleğinde şefkatten eser bulunmadığını, içinin sadece kinle dolu olduğunu doğrulayacaklardır. Ayrıca, yaşamlarında yumuşak huylu olan bazı ruhların, ölümden sonra tamamen şeytanileştikleri de bilinmektedir. – Hali. (daha&helliip;)
Gizemli Bir Hikaye; Uzun yıllar önce, Hong Kong’dan New York’a giderken, San Fransisco’da bir hafta geçirdim. O şehre en son geldiğimden bu yana uzun zaman geçmişti ve bu zaman zarfında Doğudaki maceralarım umduğumdan daha iyi gelişmişti,- zengindim ve hâlâ yaşayan ve beni eski muhabbetlerimle hatırlayan gençlik dostlarım gibi kişilerle arkadaşlığımı yenileyebilmek için ülkemi yeniden ziyaret etmeyi göze alabilirdim. (daha&helliip;)
Dehşet Hikayeleri: 1830’da, şimdiki koca Cincinatti şehrinin olduğu yerden birkaç mil uzakta, geniş ve nerdeyse balta girmemiş bir orman bulunuyordu. Bütün bölgeye seyrek bir şekilde göçmenler yerleşmişti …doğalarının gizemli bir dürtüsüyle harekete geçerek, gönüllü olarak vazgeçtikleri yetersiz nimetlere yeniden kavuşmak için yeni tehlikeler ve sıkıntılara göğüs germek üzere her şeylerini terk edip, batıya gelir gelmez yabaniliğin içinde oldukça yaşanılabilir evler kuran ve bugün yoksulluk diye adlandıracağımız bir varlık derecesine ulaşmış olan kişiler. (daha&helliip;)
Hikaye oku; Bir adam, kuzey Alabama’da bir demiryolu köprüsünün üstünde durmuş, beş altı metre kadar aşağıda hızla akan suya bakıyor. Elleri arkasında, bilekleri bir sicimle bağlı. Boynuna sımsıkı bir ip geçirilmiş. İp başının yukarısındaki sağlam payandaya bağlanmış, sarkan ucu ise dizlerine kadar iniyor. Adam ve cellatları –sivil hayatta şerif yardımcılığı yapmış olabilecek bir çavuşun komutasındaki iki Federal ordu askeri– demiryolunun raylarına destek veren traverslerin üstüne serilmiş birkaç oynak kalasın üstünde duruyorlar. Geçici olarak yerleştirilmiş bu platformun az ötesinde, üniformasından yüzbaşı olduğu anlaşılan bir subay, belinde kılıcı, dikiliyor. Köprünün iki ucunda birer nöbetçi ellerinde tüfekleriyle “destek” pozisyonunda duruyorlar; yani tüfeklerini sol omuzlarının önünde dikey tutmuşlar, dipçikler önkollarına dayalı, eller göğüste; bedeni dik durmaya zorlayan, yönetmeliğe uygun ama doğaya uygun olmayan bir duruş. (daha&helliip;)
Japon Masalları – Dehşet Öyküleri: 1915 Bir akşamüstüydü. Soylu bir ailenin uşağı, Kyoto’nun güneyindeki Raşōmon’un altına dikilmiş yağmurun dinmesini bekliyordu. Bu anıtsal kapının altında ondan başka kimsecikler yoktu. Kapının kırmızı boyası yeryer dökülmüş kalın ahşap sütunun üstüne bir çekirge tünemişti. Raşōmon, Kyoto’nun en işlek caddelerinden biri olan Suzaku’nun üzerinde olduğu için, bu kapının altında çoğu kez, yağmurun dinmesini bekleyen sivri külahlı ya da başına şemsiye biçimli şapka giymiş insanlar bulunurdu. Fakat bu akşam ortalıkta in cin top oynuyordu. Kapının altında o uşaktan başka kimse yoktu. (daha&helliip;)
Hikaye; John Mortonson ölmüştü; “trajedilerin ‘Adamı”’ndaki repliklerinin hepsi söylenmiş ve artık o, sahneden inmişti.
Bedeni, üstü camla kaplı kaliteli maun bir tabutta yatıyordu. Cenaze için bütün düzenlemeler o kadar ustaca yapılmıştı ki, rahmetli bilseydi kuşkusuz takdir ederdi. Camın altından görünen surat, rahatsızlık verici değildi; hafif bir sırıtış vardı ve sanki ölümü acısız olmuş gibi, cenaze levazımatçısının onaramayacağı ölçüde çarpık değildi. (daha&helliip;)
Hikaye oku; Biraz geciktiğim için, Carnacki yarı şaka bir hiddetle yumruğunu bana doğru salladı. Sonra, yemek odasının kapısını açarak dördümüzü de içeri aldı: beni, Jessop’u Arkright’ı Taylor’u.
Eskisi gibi bir arada iştahla akşam yemeğimizi yedik. Yine eskisi gibi Carnacki yemekte pek de konuşkan değildi. Yemekten sonra salona geçerek rahat koltuklara gömüldük. Şarap ve sigaralarımızı içerken aramızda tatlı bir sohbet başladı. Carnacki birden, her hangi bir başlangıca lüzum germeden: (daha&helliip;)
Her zamanki gibi okula gitmek için servise binip cam kenarındaki bir koltuğa oturdum. Bir yandan müzik dinliyor, bir yandan da dalgın dalgın servisteki diğer öğrencilere bakıyordum. Servisin sarsılarak duruşu beni kendime getirdi. Tommy’nin evinin önündeydik. Dışarıdan yan pencereye doğru bir el belirdi ve otobüs şoförüne devam etmesini işaret etti. Tommy bugün hasta galiba diye düşündüm.(daha&helliip;)
Güney Illinois’in kırsal kesimlerinde bir oyuncak firması, bebek bekleyen adayları için son derece gerçekçi sesler çıkaran oyuncak bebekler üretmeye başladı. Fakat anlatılanlara göre anne adayları doğum yaptıktan sonra oyuncak bebekler sürekli ağlıyordu. Normalde oyuncak bebeğin ağlama sesini sallayarak susturmak mümkünken doğumdan sonra oyuncakları susturmak için sertçe sarsmak ve vurmak gerekmeye başladı. (daha&helliip;)
Karanlıklar içerisinde, şehrin ışıkları, durgun denizin üzerinde vals halindeydiler. Ay dolgun suratına taktığı gri, yağmura gebe maskelerin ardına saklanmıştı o lanetli gecede. Balıkçı teknesi, rüzgarsız ve kokusuz denizin üzerinde Chiron‘un kayığı gibi sessizce kaymaktaydı. Teknede yalnız olmak huzur veriyordu Eris‘e. Eski sahiplerinin hareketsiz ve durgun gözlerinden gökyüzünü izlemek de…(daha&helliip;)
Korku Hikayesi; Zangoç, Milford kilisesinin avlusunda dikilmiş, çanın ipine var gücüyle asılıyordu. Köyün ihtiyarları sokağın oradan iki büklüm geliyorlardı. Çocuklar, yüzleri pırıl pırıl, anne babalarının yanı sıra şen şakrak ilerliyor, kimileri de pazar giysilerinin gururu içinde ağırbaşlı bir edayla yürüyorlardı. İki dirhem bir çekirdek bekârlar, güzel kızlara kaçamak bakışlar fırlatıyor, Sebt gününün parlak ışığının onları hafta içinde olduklarından daha da güzelleştirdiğini geçiriyorlardı akıllarından. Kilisenin avlusu iyice kalabalıklaşınca, zangoç gözünü Muhterem Bay Hooper’ın kapısından ayırmadan bir kez daha çanın ipine asıldı. Papazın görünmesiyle çanın susması bir oldu. (daha&helliip;)
Birkaç zaman evvel Hivaoa adasından hareket eden, kopra yüklü bir gemi ile Tahiti’ye gidiyordum. Hareketimizden iki gün sonra, gece yarısını biraz geçe ancak güney denizlerinde görülen korkunç bir fırtına koptu. Hikaye
Dev gibi dalgalar arasında nohut tanesi gibi savrulan gemimiz, takip ettiği rotayı kaybetti. Bu arada dümen de kırılınca, rüzgar ile denizin pençesine düştük. Hepimiz geminin kaptan kamarasına sığınmış, dua ederek ölümü bekliyorduk. Böylelikle saatler geçti. Öyleye doğru rüzgar dindi ve fırtına başladığı gibi apansız sona erdi. Hepimiz güverteye fırladık. Hikaye(daha&helliip;)
Evvel zaman içinde Japonya’nın bir köyünde yoksul bir çiftçi ile karısı yaşıyordu, ikisi de çok iyi yürekli insanlardı. O kadar çok çocukları vardı ki, karınlarını doyurmakta akla karayı seçiyorlardı. Büyük oğlan daha on dördündeyken babasına omuz verecek kadar güçlenmişti; küçük kızlar ise nerdeyse yürümeye başladıklarında annelerine el katmayı öğrenmişlerdi bile. Dehşet Hikayeleri(daha&helliip;)