You are currently viewing Mesneviden Hikayeler; “Ağzına Yılan Kaçan Adam”
  • Post comments:0 Yorum

Mesneviden Hikayeler; “Ağzına Yılan Kaçan Adam”

Hikaye: Akılı bir adam, atına binmiş geliyordu. Uyumakta olan birisinin ağzına da bir yılan kaçmak üzereydi. Atlı onu görüp adamcağızı kurtarmak, yılanı ürkütüp kaçırmak için koşmaya başladı; ama fırsat bulamadı. Adam pek akıllı bir kişi olduğundan, o uyumakta olan adama şiddetlice birkaç topuz vurdu. Topuzun acısı, adamı bir ağaç altına kadar kaçırdı. Ortaya epeyce çürük elma dökülmüştü. Adama:

“Ey dertli kişi, bunları ye…” dedi.

Adamsa:

“Beyim, ben sana ne yaptım, bana ne kastın var? Eğer bana gerçekten bir kastın varsa, vur kılıcı, birden kanımı dök! Sana çattığım saat ne uğursuz saatmiş. Ne mutlu senin yüzünü görmeyene! Dinsizler bile kimseye suçsuz günahsız, az çok bir şey yapmadan böyle sitem etmezler: bu sitemi uygun saymazlar!” diyordu.

Konuşurken de ağzından kan geliyordu; “Yarabbi, cezasını sen ver!” diye bağırıyor; lanet ediyordu.

Atlı ise:

“Haydi, bu ovada koş!” diye onu dövüyordu.

Adam, topuz acısıyla atlının korkusundan yel gibi koşmaya başladı. Hem koşuyor, hem yüzüstü düşüyordu. Karnı toktu, uykulu ve gevşemiş bir durumdaydı. Ayağında, yüzünde yaralar açılmıştı.

Atlı o adamı akşam vaktine değin çekiştirip durdu. Sonunda, adamın safrası kabardı, kusmaya başladı. İyi kötü az çok bir şey yapmadan böyle sitem etmezler: bu sitemi uygun saymazlar!” diyordu.

Konuşurken de ağzından kan geliyordu; “Yarabbi, cezasını sen ver!” diye bağırıyor; lanet ediyordu.

Atlı ise:

“Haydi, bu ovada koş!” diye onu dövüyordu.

Adam, topuz acısıyla atlının korkusundan yel gibi koşmaya başladı. Hem koşuyor, hem yüzüstü düşüyordu. Karnı toktu, uykulu ve gevşemiş bir durumdaydı. Ayağında, yüzünde yaralar açılmıştı.

Atlı o adamı akşam vaktine değin çekiştirip durdu. Sonunda, adamın safrası kabardı, kusmaya başladı. İyi kötü yediklerini kustu. Bu kusma sırasında yılan da içinden dışarı çıktı. O yılanı görünce, kendisine iyilik eden atlıya secde etti. O kapkara, çirkin ve heybetli yılanı görünce, bütün dertlerini unuttu ve dedi ki:

“Sen, bir rahmet Cebrâilisin. Ne kutlu saatmiş ki benim başıma geleni sen gördün.”

Mesnevi’den Seçme Hikayeler

Mevlana Ve Mesnevi Hakkında

Mevlana Celaleddin-i Rumi, 30 Eylül 1207 tarihinde bugün Afganistan sınırları içerisinde bulunan Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya geldi. Yaşadığı dönemde Anadolu‘ya Diyarı-ı Rum denildiği için Rumi soyadını, zaman içinde de kendisine duyulan büyük saygının ifadesi olarak efendimiz manasına gelen Mevlana adını almıştır.

Türk – İslam medeniyetinin en önemli isimlerinden biri olan Mevlana, insanları hoşgörüye ve kardeşliğe çağıran ünlü bir tasavvuf alimidir. Mektubat, Fihimafih, Divanı Kebir ve Mesnevi gibi eserleriyle insanlara güzelliği anlatmıştır.

Mevlana bir sevgi ve hoşgörü elçisidir. Hayatı, kişiliği, eserleri, felsefesi binlerce kişiye konu olmuş, binlerce kitap yazılmıştır. Türk-İslam medeniyetinin yetiştirdiği en önemli şahsiyetlerden biri olan Mevlana, dünyanın her yerinde eserleri okunan, derin bir sufi, büyük bir şair ve tasavvuf ehli bir alimdir.

Yazdığı en büyük eser olan Mesnevi sayısız dile çevrilerek dünyanın her yerinde okunmuş ve insanların beğenisini kazanmıştır. “Gel gel yine gel, ne olursan ol yine gel. Yüz kere eğer tövbeni kırsan yine gel” dizeleriyle, insanları dil, din, ırk, mezhep ayrımı gözetmeden, kardeş olmaya, barışa ve hoşgörüye çağıran din bilginidir. 13. yüzyılda yaşamış olmasına rağmen eserleri ve düşünceleri çağları aşan Mevlana merhameti ve karşılıksız olan insan sevgisiyle sadece İslam alemini değil, diğer dinlerdeki insanları da kendine hayran bırakmıştır.

Hazret-i Mevlana’ya büyük sevgiyle bağlı sırdaşı Çelebi Hüsamettin, tasavvufu dervişlere anlatacak bir eser ortaya çıkarmasını tavsiye etti. Hazret-i Mevlana da Mesnevi’nin ilk 18 beyitinin yazılı olduğu kağıdını sarığından çıkarıp Çelebi’ye uzattı. Hazret-i Mevlana, ömrünün son 10-15 yıllık devresinde Mesnevi’yi ortaya çıkardı. O söylüyor, Çelebi Hüsameddin yazıyordu.

Mevlana, dini bilgilerden siyasete, sağlıktan insan ilişkilerine ve hayata dair birçok konuya yer verdiği, 26 bin beyite yaklaşan 6 ciltlik bu önemli eseri için şu ifadeyi kullandı:

“Bizden sonra Mesnevi şeyhlik edecek, arayanlara doğru yolu gösterecek, onları yönetecek ve önderlik yapacaktır.”

Mevlânâ‘nın en büyük eseri Mesnevi’sidir. Eser, aruz ölçüsünün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün kalıbıyla Farsça yazılmış olup 6 cilt, 25618 beyittir. Varlıkta birlik (Vahdet-i Vücûd) anlayışını birtakım kurmaca/hayali veya gerçek olaylardan hareketle anlatmaya çalışan didaktik (öğretici) bir eserdir. Mevlânâ’da hakiki müslümanlık şuuru en yüksek derecesi ile ifade edilmiştir ve bu müslümanlık şeklin değil, mânanın müslümanlığıdır.

Mesnevi’deki en önemli özellik çok derin konuları bile rahat ve anlaşılır bir şekilde anlatmasıdır. Mevlana birçok konuyu ilhamının sesine uyarak içine doğduğu gibi söylemiş ve büyüleyici bir eda yakalamıştır. O, düşüncelerini uzun uzun bir kâğıda döküp sonra üzerinde düzeltme falan yapmamıştır. Bu arada Mevlânâ, basit; fakat düşündürücü ve bilhassa buluş kabiliyetini gösteren deliller getirir, örnekler verir, anlatmak istediği şeyi apaçık bir hâle koyar, hatta gülünç hikayeler bile söylemekten çekinmez. Zaten Divan’ındaki bir gazelinde; “Benim gülünç şeyler söylemem, gülünç şeyler söylemiş olmak, eğlenmek, eğlendirmek için değil; öğretmek, halkı neşelendirip anlatmak istediğimi anlatmak içindir.” der.

Bir cevap yazın