You are currently viewing Mesneviden Hikayeler; “Hayvanların Dilini Anlayan Adam”
  • Post comments:0 Yorum

Mesneviden Hikayeler; “Hayvanların Dilini Anlayan Adam”

Adamın biri Mûsâ Peygamber’e geldi:

“Ey Mûsâ! Ne olur, dua et de ben hayvanların dilinden anlayayım ve bundan kendime pay çıkartarak daha iyi bir insan olayım,” dedi.

Mûsâ Peygamber:

“Haydi işine git, kaldıramayacağın yükün altına girme. Bu halin senin için daha hayırlıdır,” dedi.

Ama adam dinlemedi ve ısrar etti:

“Ey Mûsâ! Ne olur, hiç olmazsa kapımda yatan köpekle horozun dilinden anlayayım.”

Mûsâ Peygamber, adamı bu işten vazgeçirmek için ne kadar uğraştıysa da, olmadı. Adam ısrar etti. Bunun üzerine Mûsâ Peygamber, ona dua etti. Adam sevinerek evine döndü. Ertesi sabah hizmetçi sofrayı kurarken, bir parça ekmek yere düştü. Horoz koşarak bunu kaptı. Köpek ona kızarak:

“Ey horoz, sence bu yaptığın doğru mu? Sen buğday da yiyebilirsin arpa da. Hatta mısır da. Ama ben ekmekten başka bir şey yiyemem, neden benim yiyeceğimi kapıyorsun?” dedi.

Horoz yanıt verdi: “Haklısın… ama hiç üzülme, yarın bizim efendinin eşeği ölecek, sen de böylece karnını güzelce doyuracaksın,” dedi.

Onların konuşmalarını duyan adam, hemen eşeği pazara götürerek sattı. Ertesi sabah, “Bakalım köpekle horoz ne konuşacaklar?” diye onların yanına geldi.

Köpek, horoza sitem ediyordu:

“Hani eşek ölecekti, hani bugün karnımızı güzelce doyuracaktık?”

Horoz: “Eşek elbet de öldü, ama başka yerde; çünkü efendimiz onu sattı. Ama hiç merak etme; çünkü yarın at ölecek, o zaman da daha büyük bir ziyafete konacaksın,” dedi.

Bunları duyar duymaz, adam hemen ahıra koştu, atı pazara götürüp sattı. Sevinçle evine dönerken şunları düşünüyordu:

“Bu hayvanların dilini öğrenmem çok iyi oldu. Böylece zarardan kurtuldum.”

Ertesi sabah, yine, “Acaba ne konuşacaklar?” diyerek köpekle horozun yanına gitti. Köpek yine horoza sitem ediyordu:

“Yahu horoz, bu sefer de dediğin olmadı; yoksa sen de mi yalan konuşmaya başladın?” dedi.

Horoz: “Hayır ben yalan söylemedim; at ölecekti… ancak sahibimiz onu da sattı. Sen yine de merak etme, yarın sahibimizin çok sevdiği kölesi ölecek o zaman yemekler yapılacak, helvalar dağıtılacak; hepimiz doyacağız,” dedi.

Bunu duyan adam, yine hiç beklemeden kölesini pazara götürüp sattı. Dönerken:

“Bu horozla köpeğin dilini öğrenmem iyi oldu. Bu sayede birçok zarardan kurtuldum,” diye düşünerek seviniyordu.

Ertesi gün, yine köpekle horozun yanına koştu. İkisi yine konuşuyorlardı. Köpek bu sefer çok kızgındı:

“Ey yalancı horoz, hani köle ölecek, bu sayede karnımız doyacaktı? Günlerden beri beni yalanlarınla avutuyorsun! Bu sana yakışır mı?”

Horoz: “Ben yalancı değilim,” dedi, “Köle öldü, ama burada değil, başka yerde. Çünkü sahibimiz onu da sattı. Aslında hiç iyi etmedi. Çünkü şimdi sıra kendisine geldi: İlk önce, kaza, bela eşeğe gelecek, böylece sahibimiz kazadan kurtulmuş olacaktı. Eşeği satınca, sıra ata geldi; atı da satınca, köleye geldi. Köleyi de satınca, bela sırası ona gelecek. Sıra onda… Yarın sahibimiz ölecek, o sayede hepimiz doyacağız,” dedi.

Bunu duyan adam ağladı, dövündü, başını taşlara vurdu; ama iş işten geçmişti.

Mesnevi’den Seçme Hikayeler

Mevlana Ve Mesnevi Hakkında

Mevlana Celaleddin-i Rumi, 30 Eylül 1207 tarihinde bugün Afganistan sınırları içerisinde bulunan Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya geldi. Yaşadığı dönemde Anadolu‘ya Diyarı-ı Rum denildiği için Rumi soyadını, zaman içinde de kendisine duyulan büyük saygının ifadesi olarak efendimiz manasına gelen Mevlana adını almıştır.

Türk – İslam medeniyetinin en önemli isimlerinden biri olan Mevlana, insanları hoşgörüye ve kardeşliğe çağıran ünlü bir tasavvuf alimidir. Mektubat, Fihimafih, Divanı Kebir ve Mesnevi gibi eserleriyle insanlara güzelliği anlatmıştır.

Mevlana bir sevgi ve hoşgörü elçisidir. Hayatı, kişiliği, eserleri, felsefesi binlerce kişiye konu olmuş, binlerce kitap yazılmıştır. Türk-İslam medeniyetinin yetiştirdiği en önemli şahsiyetlerden biri olan Mevlana, dünyanın her yerinde eserleri okunan, derin bir sufi, büyük bir şair ve tasavvuf ehli bir alimdir.

Yazdığı en büyük eser olan Mesnevi sayısız dile çevrilerek dünyanın her yerinde okunmuş ve insanların beğenisini kazanmıştır. “Gel gel yine gel, ne olursan ol yine gel. Yüz kere eğer tövbeni kırsan yine gel” dizeleriyle, insanları dil, din, ırk, mezhep ayrımı gözetmeden, kardeş olmaya, barışa ve hoşgörüye çağıran din bilginidir. 13. yüzyılda yaşamış olmasına rağmen eserleri ve düşünceleri çağları aşan Mevlana merhameti ve karşılıksız olan insan sevgisiyle sadece İslam alemini değil, diğer dinlerdeki insanları da kendine hayran bırakmıştır.

Hazret-i Mevlana’ya büyük sevgiyle bağlı sırdaşı Çelebi Hüsamettin, tasavvufu dervişlere anlatacak bir eser ortaya çıkarmasını tavsiye etti. Hazret-i Mevlana da Mesnevi’nin ilk 18 beyitinin yazılı olduğu kağıdını sarığından çıkarıp Çelebi’ye uzattı. Hazret-i Mevlana, ömrünün son 10-15 yıllık devresinde Mesnevi’yi ortaya çıkardı. O söylüyor, Çelebi Hüsameddin yazıyordu.

Mevlana, dini bilgilerden siyasete, sağlıktan insan ilişkilerine ve hayata dair birçok konuya yer verdiği, 26 bin beyite yaklaşan 6 ciltlik bu önemli eseri için şu ifadeyi kullandı:

“Bizden sonra Mesnevi şeyhlik edecek, arayanlara doğru yolu gösterecek, onları yönetecek ve önderlik yapacaktır.”

Mevlânâ‘nın en büyük eseri Mesnevi’sidir. Eser, aruz ölçüsünün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün kalıbıyla Farsça yazılmış olup 6 cilt, 25618 beyittir. Varlıkta birlik (Vahdet-i Vücûd) anlayışını birtakım kurmaca/hayali veya gerçek olaylardan hareketle anlatmaya çalışan didaktik (öğretici) bir eserdir. Mevlânâ’da hakiki müslümanlık şuuru en yüksek derecesi ile ifade edilmiştir ve bu müslümanlık şeklin değil, mânanın müslümanlığıdır.

Mesnevi’deki en önemli özellik çok derin konuları bile rahat ve anlaşılır bir şekilde anlatmasıdır. Mevlana birçok konuyu ilhamının sesine uyarak içine doğduğu gibi söylemiş ve büyüleyici bir eda yakalamıştır. O, düşüncelerini uzun uzun bir kâğıda döküp sonra üzerinde düzeltme falan yapmamıştır. Bu arada Mevlânâ, basit; fakat düşündürücü ve bilhassa buluş kabiliyetini gösteren deliller getirir, örnekler verir, anlatmak istediği şeyi apaçık bir hâle koyar, hatta gülünç hikayeler bile söylemekten çekinmez. Zaten Divan’ındaki bir gazelinde; “Benim gülünç şeyler söylemem, gülünç şeyler söylemiş olmak, eğlenmek, eğlendirmek için değil; öğretmek, halkı neşelendirip anlatmak istediğimi anlatmak içindir.” der.

Bir cevap yazın