You are currently viewing Mesnevi’den Hikayeler; Sâkînin Tedbiri‏
  • Post comments:0 Yorum

Mesnevi’den Hikayeler; Sâkînin Tedbiri‏

Mesnevi Hikayeleri: Bir padişah mecliste oturmuş, şarap içip sarhoş olmuştu. O sırada kapının önünden bir fakih geçiyordu.

    – “Şunu tutup meclisimize getirin ve ona da gül renkli şaraptan sunun!.” dedi.

    Hocayı tutup getirdiler. Hoca suratını asıp oturdu. Padişah kendi eliyle şarap sundu. Hoca kızarak reddetti arkasını dönerek oturdu:

    – “Ben ömrümde bu berbat şeyi içmedim bunun yerine bana zehir verin daha iyi.” dedi.

    Padişah kızarak sakiye:

    – “Ey sâkî ne duruyorsun hocayı neşelendir hoş ve meclisimize uygun bir hale getir.” dedi.

    Sâkî bunun üzerine hocanın başına birkaç sille vurdu:

    – “Al şunu iç.” diyerek kadehi eline tutuşturdu. Hoca korkudan şarabı içti, içtikçe açıldı, neşelendi. Başladı latifeler yapıp meclisi neşelendirmeye.

    Aradan zaman geçince hoca tuvalet ihtiyacı duydu. Kalkıp gitti. Padişahın tuvaletinde ay yüzlü bir cariye bekliyordu. Hoca onu görünce aklı başından gitti, onunla sohbete başladı adeta dünyayı unuttu. Uzun bir zaman geçip hoca meclise dönmeyince padişah merak edip hocanın peşinden gitti. Cariyesiyle sohbete daldığını görünce kızdı, öfkelendi. Kızgınlığından gözleri kan rengini aldı. Bunu gören hoca hemen meclise döndü. Padişah da peşinden geliyordu. Meclise gelen padişahın hala kızgın olduğunu gören hoca sakiye seslendi:

    – “Bre sâkî ne duruyorsun padişahı neşelendir, hoş bir hale getir.” dedi. Çünkü sakinin, padişahın da tepesine yumruk indirerek onu yola getireceğini sanıyordu.

    Bunu duyan padişahın kızgınlığı gitti gülmeye başladı.

    Hocaya:

    – “O cariyeyi sana ihsan ettim, al git.” dedi.

Mesneviden Hikayeler

Mevlana Ve Mesnevi Hakkında

Mevlana Celaleddin-i Rumi, 30 Eylül 1207 tarihinde bugün Afganistan sınırları içerisinde bulunan Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya geldi. Yaşadığı dönemde Anadolu‘ya Diyarı-ı Rum denildiği için Rumi soyadını, zaman içinde de kendisine duyulan büyük saygının ifadesi olarak efendimiz manasına gelen Mevlana adını almıştır.

Türk – İslam medeniyetinin en önemli isimlerinden biri olan Mevlana, insanları hoşgörüye ve kardeşliğe çağıran ünlü bir tasavvuf alimidir. Mektubat, Fihimafih, Divanı Kebir ve Mesnevi gibi eserleriyle insanlara güzelliği anlatmıştır.

Mevlana bir sevgi ve hoşgörü elçisidir. Hayatı, kişiliği, eserleri, felsefesi binlerce kişiye konu olmuş, binlerce kitap yazılmıştır. Türk-İslam medeniyetinin yetiştirdiği en önemli şahsiyetlerden biri olan Mevlana, dünyanın her yerinde eserleri okunan, derin bir sufi, büyük bir şair ve tasavvuf ehli bir alimdir.

Yazdığı en büyük eser olan Mesnevi sayısız dile çevrilerek dünyanın her yerinde okunmuş ve insanların beğenisini kazanmıştır. “Gel gel yine gel, ne olursan ol yine gel. Yüz kere eğer tövbeni kırsan yine gel” dizeleriyle, insanları dil, din, ırk, mezhep ayrımı gözetmeden, kardeş olmaya, barışa ve hoşgörüye çağıran din bilginidir. 13. yüzyılda yaşamış olmasına rağmen eserleri ve düşünceleri çağları aşan Mevlana merhameti ve karşılıksız olan insan sevgisiyle sadece İslam alemini değil, diğer dinlerdeki insanları da kendine hayran bırakmıştır.

Hazret-i Mevlana’ya büyük sevgiyle bağlı sırdaşı Çelebi Hüsamettin, tasavvufu dervişlere anlatacak bir eser ortaya çıkarmasını tavsiye etti. Hazret-i Mevlana da Mesnevi’nin ilk 18 beyitinin yazılı olduğu kağıdını sarığından çıkarıp Çelebi’ye uzattı. Hazret-i Mevlana, ömrünün son 10-15 yıllık devresinde Mesnevi’yi ortaya çıkardı. O söylüyor, Çelebi Hüsameddin yazıyordu.

Mevlana, dini bilgilerden siyasete, sağlıktan insan ilişkilerine ve hayata dair birçok konuya yer verdiği, 26 bin beyite yaklaşan 6 ciltlik bu önemli eseri için şu ifadeyi kullandı:

“Bizden sonra Mesnevi şeyhlik edecek, arayanlara doğru yolu gösterecek, onları yönetecek ve önderlik yapacaktır.”

Mevlânâ‘nın en büyük eseri Mesnevi’sidir. Eser, aruz ölçüsünün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün kalıbıyla Farsça yazılmış olup 6 cilt, 25618 beyittir. Varlıkta birlik (Vahdet-i Vücûd) anlayışını birtakım kurmaca/hayali veya gerçek olaylardan hareketle anlatmaya çalışan didaktik (öğretici) bir eserdir. Mevlânâ’da hakiki müslümanlık şuuru en yüksek derecesi ile ifade edilmiştir ve bu müslümanlık şeklin değil, mânanın müslümanlığıdır.

Mesnevi’deki en önemli özellik çok derin konuları bile rahat ve anlaşılır bir şekilde anlatmasıdır. Mevlana birçok konuyu ilhamının sesine uyarak içine doğduğu gibi söylemiş ve büyüleyici bir eda yakalamıştır. O, düşüncelerini uzun uzun bir kâğıda döküp sonra üzerinde düzeltme falan yapmamıştır. Bu arada Mevlânâ, basit; fakat düşündürücü ve bilhassa buluş kabiliyetini gösteren deliller getirir, örnekler verir, anlatmak istediği şeyi apaçık bir hâle koyar, hatta gülünç hikayeler bile söylemekten çekinmez. Zaten Divan’ındaki bir gazelinde; “Benim gülünç şeyler söylemem, gülünç şeyler söylemiş olmak, eğlenmek, eğlendirmek için değil; öğretmek, halkı neşelendirip anlatmak istediğimi anlatmak içindir.” der.

Bir cevap yazın