You are currently viewing Mesneviden Hikayeler; “Aslanın Payı”
  • Post comments:0 Yorum

Mesneviden Hikayeler; “Aslanın Payı”

Aslan, kurt ve tilki, üçü bir olmuşlar, avlanmak üzere ormana girmişlerdi. Akşama kadar bir dağ öküzü, bir keçi, bir de tavşan avlayan üç arkadaş, avlarını sırtlayarak bir mağaraya getirmişler, sofraya oturmuşlardı. Aslan, kurda dönerek:

“Gel bakalım aziz dostum, şu hayvanları paylaştır da karnımızı doyuralım,” emrini verdi.

Kurt, ezile büzüle avı şöyle paylaştırdı:

“Ey, ulu sultanım! Şu dağ öküzü, senin payın. O büyük, sen de büyük ve çeviksin. İzin verirseniz, yaban keçisi de benim olsun. Tilki kardeş, tavşanı sever; şu semiz tavşan da onun olsun.”

Aslan bu paylaşıma kızdı:

“Sen kim oluyorsun budala! Unutma ki, ormanlar şahı aslanın huzurundasın. Ben varken, paylaşımda sana söz düşer mi!” diyerek, bir pençede zavallı kurdu yere serdi.

Durumu gören tilki, korkudan titriyordu. Aslan bu sefer ona döndü:

“Ne bakıyorsun öyle! Haydi sen pay et şu avları!”

Tilki başına gelecekleri bildiğinden, korkuyla:

“Ey büyük sultan! Pay etmek haddim değil ama, söyleyeyim: Bu tavşan, sizin sabah kahvaltınız. Keçi öğle yemeğiniz için nefis bir yahni olur. Öküzü de akşam yersiniz.”

Aslan, bu paylaşımdan çok hoşlanıp tilkiye sordu:

“Bu kadar adaletli paylaşımı nereden öğrendin dostum?”

Tilki, boynunu bükerek yerde cansız yatan kurda bir göz attı, aslana:

“Şu haddini bilmez kurdun halinden,” diye yanıt verdi.

Bunun üzerine aslan:

“Sen bizim aşkımıza kendi payından vazgeçtin; üçü de senin olsun, üçünü de al götür,” dedi.

Tilki de, “Aslan, bana kurttan sonra teklif etti; bunu pay et diye önce bana teklif etseydi, ondan canımı kurtarabilir miydim?” diyerek içinden yüzlerce kez şükretti.

Akıllı o kişidir ki, dostlarının başına gelenlerden ders alır. Eğer ululanmayı bırakmaz, ders almazsa, onun azgınlığından başkaları ders alır.

Mesnevi Hikayeleri 

Mevlana Ve Mesnevi Hakkında

Mevlana Celaleddin-i Rumi, 30 Eylül 1207 tarihinde bugün Afganistan sınırları içerisinde bulunan Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya geldi. Yaşadığı dönemde Anadolu‘ya Diyarı-ı Rum denildiği için Rumi soyadını, zaman içinde de kendisine duyulan büyük saygının ifadesi olarak efendimiz manasına gelen Mevlana adını almıştır.

Türk – İslam medeniyetinin en önemli isimlerinden biri olan Mevlana, insanları hoşgörüye ve kardeşliğe çağıran ünlü bir tasavvuf alimidir. Mektubat, Fihimafih, Divanı Kebir ve Mesnevi gibi eserleriyle insanlara güzelliği anlatmıştır.

Mevlana bir sevgi ve hoşgörü elçisidir. Hayatı, kişiliği, eserleri, felsefesi binlerce kişiye konu olmuş, binlerce kitap yazılmıştır. Türk-İslam medeniyetinin yetiştirdiği en önemli şahsiyetlerden biri olan Mevlana, dünyanın her yerinde eserleri okunan, derin bir sufi, büyük bir şair ve tasavvuf ehli bir alimdir.

Yazdığı en büyük eser olan Mesnevi sayısız dile çevrilerek dünyanın her yerinde okunmuş ve insanların beğenisini kazanmıştır. “Gel gel yine gel, ne olursan ol yine gel. Yüz kere eğer tövbeni kırsan yine gel” dizeleriyle, insanları dil, din, ırk, mezhep ayrımı gözetmeden, kardeş olmaya, barışa ve hoşgörüye çağıran din bilginidir. 13. yüzyılda yaşamış olmasına rağmen eserleri ve düşünceleri çağları aşan Mevlana merhameti ve karşılıksız olan insan sevgisiyle sadece İslam alemini değil, diğer dinlerdeki insanları da kendine hayran bırakmıştır.

Hazret-i Mevlana’ya büyük sevgiyle bağlı sırdaşı Çelebi Hüsamettin, tasavvufu dervişlere anlatacak bir eser ortaya çıkarmasını tavsiye etti. Hazret-i Mevlana da Mesnevi’nin ilk 18 beyitinin yazılı olduğu kağıdını sarığından çıkarıp Çelebi’ye uzattı. Hazret-i Mevlana, ömrünün son 10-15 yıllık devresinde Mesnevi’yi ortaya çıkardı. O söylüyor, Çelebi Hüsameddin yazıyordu.

Mevlana, dini bilgilerden siyasete, sağlıktan insan ilişkilerine ve hayata dair birçok konuya yer verdiği, 26 bin beyite yaklaşan 6 ciltlik bu önemli eseri için şu ifadeyi kullandı:

“Bizden sonra Mesnevi şeyhlik edecek, arayanlara doğru yolu gösterecek, onları yönetecek ve önderlik yapacaktır.”

Mevlânâ‘nın en büyük eseri Mesnevi’sidir. Eser, aruz ölçüsünün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün kalıbıyla Farsça yazılmış olup 6 cilt, 25618 beyittir. Varlıkta birlik (Vahdet-i Vücûd) anlayışını birtakım kurmaca/hayali veya gerçek olaylardan hareketle anlatmaya çalışan didaktik (öğretici) bir eserdir. Mevlânâ’da hakiki müslümanlık şuuru en yüksek derecesi ile ifade edilmiştir ve bu müslümanlık şeklin değil, mânanın müslümanlığıdır.

Mesnevi’deki en önemli özellik çok derin konuları bile rahat ve anlaşılır bir şekilde anlatmasıdır. Mevlana birçok konuyu ilhamının sesine uyarak içine doğduğu gibi söylemiş ve büyüleyici bir eda yakalamıştır. O, düşüncelerini uzun uzun bir kâğıda döküp sonra üzerinde düzeltme falan yapmamıştır. Bu arada Mevlânâ, basit; fakat düşündürücü ve bilhassa buluş kabiliyetini gösteren deliller getirir, örnekler verir, anlatmak istediği şeyi apaçık bir hâle koyar, hatta gülünç hikayeler bile söylemekten çekinmez. Zaten Divan’ındaki bir gazelinde; “Benim gülünç şeyler söylemem, gülünç şeyler söylemiş olmak, eğlenmek, eğlendirmek için değil; öğretmek, halkı neşelendirip anlatmak istediğimi anlatmak içindir.” der.

Bir cevap yazın