You are currently viewing Mesnevi Hikayelerinden; “Ölümsüzlük Ağacını Arayan Adam”
  • Post comments:0 Yorum

Mesnevi Hikayelerinden; “Ölümsüzlük Ağacını Arayan Adam”

Bilginin biri, bir söyleşide, masala benzer bir olay anlattı. Dediğine göre, Hindistan’da bir ağaç varmış; kim o ağacın meyvesini yerse, ne yaşlanır, ne ölürmüş.

Padişahın biri bunu duydu; bu ağaca ve meyvesine âşık oldu. İş bilir, güvenilir adamlarından birini o ağacın meyvesini getirmek için Hindistan’a yolladı. Adam ağacı bulmak için yıllarca Hindistan’ın her yanını gezdi, dolaştı. Meyveyi bulmak için şehir şehir gezdi; ne ada bıraktı, ne dağ; ne ova bıraktı, ne çöl.

Kime sorduysa, bıyık altından güldüler ona:

“Allah aşkına! Akıllı adam böyle bir şey arar mı? Kesinlikle deli bu adam,” diyorlardı.

Kimileri dövdü onu, kimileri de ermiş gözüyle baktı ona.

Yıllarca aradı, durdu. Padişah ona mal ve para gönderiyordu; yeter ki aradığını bulsun… ama aramasından hiçbir sonuç alamamıştı. Artık usanmış, yorulmuştu; geri dönmeye karar verdi. Hem ağlıyor, hem de gidiyordu.

Yolda adını ve ününü duyduğu bir şeyh vardı. Adam umutsuzca:

“Varayım huzuruna gideyim. Belki bana yardımcı olur…” dedi.

Yağmur gibi gözyaşı dökerek şeyhin yanına vardı:

“Efendim,” dedi, “Bana acı ve yardım et; çok çaresizim!”

Şeyh:

“Derdini söyle bakalım… ne istiyorsun? Ne istedin de, ulaşamadın?”

Adam:

“Efendim, padişah beni bir ağaç bulmakla görevlendirdi. Eşi güç bulunur bir ağaç varmış. Onun meyvesi ölümsüzlük veriyormuş. Yıllarca aradım, ama insanların alaycı bakışlarından, aşağılanmadan başka bir şey bulamadım. Derdim bu!”

Şeyh güldü ve dedi ki:

“Sen şimdi bu ağacı mı arıyorsun?”

“Evet, efendim.”

“A saf gönüllü adam! O senin aradığın, bilgi ağacıdır. Bilen kişinin bilgisidir. Sen yanlış yola girmişsin. Git padişahına söyle, bilgiye ve bilgiliye sarılsın.”

Şaşkın adam, şeyhin yanından sevinçle kalktı, hemen yola koyuldu.

Mesnevi Hikayeleri

Mevlana Ve Mesnevi Hakkında

Mevlana Celaleddin-i Rumi, 30 Eylül 1207 tarihinde bugün Afganistan sınırları içerisinde bulunan Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya geldi. Yaşadığı dönemde Anadolu‘ya Diyarı-ı Rum denildiği için Rumi soyadını, zaman içinde de kendisine duyulan büyük saygının ifadesi olarak efendimiz manasına gelen Mevlana adını almıştır.

Türk – İslam medeniyetinin en önemli isimlerinden biri olan Mevlana, insanları hoşgörüye ve kardeşliğe çağıran ünlü bir tasavvuf alimidir. Mektubat, Fihimafih, Divanı Kebir ve Mesnevi gibi eserleriyle insanlara güzelliği anlatmıştır.

Mevlana bir sevgi ve hoşgörü elçisidir. Hayatı, kişiliği, eserleri, felsefesi binlerce kişiye konu olmuş, binlerce kitap yazılmıştır. Türk-İslam medeniyetinin yetiştirdiği en önemli şahsiyetlerden biri olan Mevlana, dünyanın her yerinde eserleri okunan, derin bir sufi, büyük bir şair ve tasavvuf ehli bir alimdir.

Yazdığı en büyük eser olan Mesnevi sayısız dile çevrilerek dünyanın her yerinde okunmuş ve insanların beğenisini kazanmıştır. “Gel gel yine gel, ne olursan ol yine gel. Yüz kere eğer tövbeni kırsan yine gel” dizeleriyle, insanları dil, din, ırk, mezhep ayrımı gözetmeden, kardeş olmaya, barışa ve hoşgörüye çağıran din bilginidir. 13. yüzyılda yaşamış olmasına rağmen eserleri ve düşünceleri çağları aşan Mevlana merhameti ve karşılıksız olan insan sevgisiyle sadece İslam alemini değil, diğer dinlerdeki insanları da kendine hayran bırakmıştır.

Hazret-i Mevlana’ya büyük sevgiyle bağlı sırdaşı Çelebi Hüsamettin, tasavvufu dervişlere anlatacak bir eser ortaya çıkarmasını tavsiye etti. Hazret-i Mevlana da Mesnevi’nin ilk 18 beyitinin yazılı olduğu kağıdını sarığından çıkarıp Çelebi’ye uzattı. Hazret-i Mevlana, ömrünün son 10-15 yıllık devresinde Mesnevi’yi ortaya çıkardı. O söylüyor, Çelebi Hüsameddin yazıyordu.

Mevlana, dini bilgilerden siyasete, sağlıktan insan ilişkilerine ve hayata dair birçok konuya yer verdiği, 26 bin beyite yaklaşan 6 ciltlik bu önemli eseri için şu ifadeyi kullandı:

“Bizden sonra Mesnevi şeyhlik edecek, arayanlara doğru yolu gösterecek, onları yönetecek ve önderlik yapacaktır.”

Mevlânâ‘nın en büyük eseri Mesnevi’sidir. Eser, aruz ölçüsünün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün kalıbıyla Farsça yazılmış olup 6 cilt, 25618 beyittir. Varlıkta birlik (Vahdet-i Vücûd) anlayışını birtakım kurmaca/hayali veya gerçek olaylardan hareketle anlatmaya çalışan didaktik (öğretici) bir eserdir. Mevlânâ’da hakiki müslümanlık şuuru en yüksek derecesi ile ifade edilmiştir ve bu müslümanlık şeklin değil, mânanın müslümanlığıdır.

Mesnevi’deki en önemli özellik çok derin konuları bile rahat ve anlaşılır bir şekilde anlatmasıdır. Mevlana birçok konuyu ilhamının sesine uyarak içine doğduğu gibi söylemiş ve büyüleyici bir eda yakalamıştır. O, düşüncelerini uzun uzun bir kâğıda döküp sonra üzerinde düzeltme falan yapmamıştır. Bu arada Mevlânâ, basit; fakat düşündürücü ve bilhassa buluş kabiliyetini gösteren deliller getirir, örnekler verir, anlatmak istediği şeyi apaçık bir hâle koyar, hatta gülünç hikayeler bile söylemekten çekinmez. Zaten Divan’ındaki bir gazelinde; “Benim gülünç şeyler söylemem, gülünç şeyler söylemiş olmak, eğlenmek, eğlendirmek için değil; öğretmek, halkı neşelendirip anlatmak istediğimi anlatmak içindir.” der.

Bir cevap yazın