You are currently viewing Gizemli ve Ürpertici Bir Hikaye; “Duvarın Ardında”
  • Post comments:0 Yorum

Yağmur şimdi, rüzgâr yükselip alçalırken ağaç dallarının ani çarpmalarıyla kesilen yavaş, tekdüze bir hışırtıyla daha düzenli yağıyordu. Gece oldukça ilerlemişti, ama hem sempati hem de merak, beni dostumun başından sonuna kadar tek bir kelimeyle bölmediğim monologuna karşı istekli bir dinleyici yaptı.

“On yıl önce,” dedi, “kasabanın öteki ucunda, Rincon Hill dediğimiz yerde, hepsi birbirinin aynı olan bir sıra evden birinde, bir zemin katını işgal ediyordum. Burası Şikago’nun en iyi semtiydi, ama kısmen yerel mimarisinin ilkel karakterinin artık varlıklı vatandaşlarımızın zevkine hitap edememesinden, kısmen de belirli toplumsal ilerlemelerin burayı bir harabe haline getirmesinden dolayı, ihmale ve çürümeye bırakılmıştı. İçlerinden birinde yaşadığım konut sırası caddeden biraz geride bulunuyordu, her bir konutun komşularından alçak demir çitlerle ayrılmış ve bahçe kapısından ev kapısına kadar tahtayla çevrili çakıldan bir yolla bölünmüş minyatür birer bahçesi vardı.

“Bir sabah dairemden çıkarken, sol taraftaki bitişik bahçeye genç bir kızın girdiği gözüme çarptı. Sıcak bir Haziran günüydü ve kız hafif, beyaz bir giysi giymişti. Omuzlarına çiçeklerle cömertçe süslenmiş ve zamanın modasına uygun olarak harika bir şekilde kurdelelenmiş geniş bir hasır şapka sarkıyordu. İlgim giysisinin zarif sadeliği tarafından uzun süre meşgul edilmedi, çünkü hiç kimse kızın yüzüne bakıp, dünyevi bir şeyler düşünmeyi beceremezdi. Korkma,- betimleyerek ona saygısızlık etmeyeceğim,- inanılmaz derecede güzeldi. Güzellik üzerine görmüş veya hayal etmiş olduğum her şey İlahi Ressam’ın elinden çıkmış olan o eşsiz canlı resimdeydi. Öylesine derinden etkiledi ki beni, hareketimin uygunsuzluğunu bir kere bile düşünmeden, bilinçsizce şapkamı çıkarttım,- tıpkı dindar bir Katoliğin veya iyi yetiştirilmiş bir Protestanın Kutsal Bakirenin resmi önünde şapkasını çıkaracağı şekilde. Genç kız hoşnutsuzluk göstermedi,- sadece muhteşem kara gözlerini nefesimi tutmama neden olan bir bakışla bana çevirdi ve hareketime karşı başka tepki göstermeden eve girdi. Bir an için kıpırtısız kalakaldım, şapka elimde, acı verici bir şekilde kabalığımın bilincinde, ama yine de o kıyaslanamaz güzellik görüntüsünün esinlediği duyguyla öylesine dolu bir haldeydim ki, pişmanlığım olması gerekenden çok daha hafifti.

Sonra kalbimi geride bırakarak, yoluma devam ettim. Olayların doğal akışında muhtemelen gece olana kadar dışarıda kalırdım, ama öğleden sonra geçmeden daha önce hiç dikkatimi çekmemiş olan birkaç aptal çiçeğe ilgi geliştirmiş halde ufak bahçeye geri dönmüştüm. Umudum beyhudeydi,- kız görünmedi.

“Huzursuz bir geceyi bir beklenti ve hayal kırıklığı günü izledi, ama sonraki gün, civarda amaçsızca dolanırken, ona rastladım. Elbette şapkamı çıkartma hatasını tekrarlamadım, ama onda bir ilgi uyandıracak kadar uzun süre bakma cesaretinde de bulunamadım,- ancak kalbim duyulabilir şekilde atıyordu. İri, siyah gözlerini küstahlık veya koketlikten tamamen uzak, belirgin bir tanışıklıkla bana çevirince titredim ve kızardığımın farkına vardım.

“Seni ayrıntılarla sıkmayacağım,- bunun ardından bir çok kere genç kızla karşılaştım, ama hiçbir zaman ne ona hitap ettim ne de ilgisini çekmeye çalıştım. Ne de onunla tanışmak için herhangi bir girişimde bulundum. Belki de kendini inkar için insanüstü bir çaba gerektiren sabrım sana tam anlamıyla açık olmayacaktır. Sırılsıklam aşık olduğum doğru, ama kim düşünme alışkanlığının üstesinden gelebilir veya karakterini yeniden inşa edebilir?

“Bazı aptal kişilerin demeyi sevdiği ve daha aptal başkalarının kendilerine denilmesinden hoşlandığı şeydim: bir aristokrat ve güzelliğine, çekiciliğine ve zerafetine rağmen, kız benim sınıfımdan değildi. Adını — ki burada bahsetmek gereksiz— ve ailesi hakkında bir şeyler öğrenmiştim. Bir yetim, pansiyonunda kaldığı inanılmaz derecede yaşlı, şişman bir kadının bağımlı yeğeniydi. Gelirim azdı ve evlenme yetisine sahip değildim,- bu belki de bir lütuftur. O aileyle akrabalık beni kendi yaşam tarzına mahkum eder, beni kitaplarımdan ve çalışmalarımdan ayırır ve sosyal bakımdan mevkimi düşürürdü. Bunlar gibi düşüncelere karşı koymak kolaydır ve kendimi savunmadım. Bırak yargı benim karşımda dursun, ama katı bir adalet birkaç nesil boyunca bütün atalarımı da diğer davalılar olarak kabul etsin ve ben de kaçınılmaz kalıtımım yüzünden cezamın hafifletilmesi için yalvarayım. Böyle kendime uygunsuz biriyle evlenmeme atalarımın kanının her yuvarı karşı çıkıyordu. Kısacası, zevklerim, alışkanlıklarım, içgüdülerim, aşkımın bende bıraktığı bir parçacık mantıkla… hepsi buna karşı savaşıyordu. Dahası, ben iflah olmaz bir duygusaldım ve tanışıklığın bayağılaştıracağı ve evliliğin kesinlikle yok edeceği kişisel olmayan ve ruhsal bir ilişkide ince bir çekicilik buluyordum. Hiçbir kadın, diye mantık yürütüyordum, bu güzel yaratığın göründüğü gibi olamaz. Aşk harika bir düştür,- neden kendi kendimi uyandırayım?

Bir cevap yazın