You are currently viewing Hikaye; Ne, Neden, Nasıl, Neye Göre 2. Bölüm
  • Post comments:0 Yorum

Hikaye; Ne, Neden, Nasıl, Neye Göre 2. Bölüm

Hikaye Oku; Uyandığımda bir hayli zaman geçmiş olduğunu fark ettim fenerimin lambası baya zayıflamış ve pillerinin bitmek üzere olduğunu fark ettim, birde fark ettiğim bir şey vardı uyumadan önce, mağara dardı ve sıkışmıştım ama şimdi öyle miydi kocaman geniş ve ferah bir yerde uyandım ortam karanlık ama tan zamanı güneşin ışıkları yeni yeni aydınlatır ya doğduğu zaman,  işte öyle bir tatlı karanlık vardı, etrafımı az çok fark ediyordum.

“Sen kimsin,” diye sert ve tok bir sesle irkildim, etrafıma bakındım ama sesin sahibini göremedim, fakat gıkımı çıkarmadım.

“Sana söylüyorum duymuyor musun beni,” diye tekrar seslendi, bende kekeleyerek, “bee bee been Ahmet” diyebildim.

“Neden geldin, nerden geldin Nasıl geldin” diye ard arda soru yağmuruna tutmuş benden cevap bekliyordu. Bir ara cesaretimi toplayıp “kimsin” deyiverdim. Ses birden kesildi ürpermeye başladım nasıl oldu bilmeden mağaranın bir ucunda bir ışığın vurduğunu fark ettim ve oraya doğru yürümeye başladım, ışığın sonuna geldiğimde buranın mağaranın diğer çıkışı olduğunu fark ettim. Dışarı çıktığımda alışıla gelmişliğin haricinde, bulunduğum yer çok farklı görünüyordu, sanki bambaşka bir dünyadaydım eko sistem bildiğim sisteme benziyor ancak gördüğüm nesnelerin yapısı biçimi farklıydı. Daha önce görmediğim bir algoritma ve geometrik şekilli bitki ağaç hatta hayvanlar vardı, tarif etmem gerekirse ağaçların yaprakları yeşil olması gerekirken kahverengi gövdesi yeşil kökleri topraktan nakış gibi işlenmiş şekilde duruyor meyveleri ise dünyadaki hiçbir şeye benzemiyor acıkmıştım ağacın birine tırmanıp bir tane meyve kopardım benzetmek gerekirse şeftali büyüklüğünde ve görüntüsü çok farkı bir meyveyi kopardım ve ilk ısırığımı attığımda garip bir tat geldi ağzıma aromatik kokusu, tadından çok daha güzel bir şeydi.,tamamını bitirdiğimde sanki hiç bir şey yememişim gibi havayı yemişim gibi hissettim bir daha kopardım bir daha ama sanki hiçbir şey yememişim artık yemekten usandım ama hala açlıktan ölüyordum. Çaresiz indim ve başka bir ağaca tırmandım o ağacın meyvesi ise kiraz büyüklüğündeydi bir tane kopardım tam ikinciyi koparacaktım ki sanki görünmez bir kalkan ikinci meyveyi koparmamı engelliyordu bir türlü kavrayamıyordum tutuyordum ama havayı tutuyordum ulaşması imkansızdı çaresiz ağaçtan indim ve o meyveyi ağzıma attım çiğneyip yuttuğumda sanki midemde boş yer kalmamış gibi bir tokluk hissetmiş ve midem baya dolmuştu patlamak üzereydi. İşin garibi meyvenin tadı veya aroması yoktu sanki bir parça hiç çiğnemişim gibi hissettim.

Kanatlı uçan hayvanların ise tarifi nerdeyse bir insanın rüyasında gördüğü yaratıkları tanımlamakla aynı şeydi onların kanatları yoktu nasıl mı uçuyordu bilmiyorum ama tarif etmek gerekirse iki kanadı değil de vücudundaki tüm tüyler hareket ediyor gibi görünüyordu irili ufaklı birçok çeşit kuş vardı rengârenk kuşlar kimisi çok renkli kimisi tek renkli kimisi renksiz, hele yerdeki canlılarını görseydiniz nutkunuz tutulur tanımlayamazdınız, hayalinizde bir hayvan düşünün siz yarattınız nasıl yaratırdınız ne gibi özellikleri olmasını isterdiniz işte o hayalinizi bile çok aşan ve benzersiz varlıklar. Onlar oranın baskın canlısı mı yoksa besin zincirinin bir kademesi mi onu bilemiyorum zira büyülenmiş tabiri caiz ise tam bir Alis harikalar ülkesinde gezintiye çıkmış bir gezgin gibiydim.

Ne zaman geldim nasıl geldim hiçbir zaman çözemeyeceğim yollarda, bir uçurumun kenarına gelmiştim Karşıda bir elin değdiği belli olan bir yapı gördüm baya bir uzak mesafe vardı oraya gitmek geçti içimde acaba orda kim oturuyor. Esas olan o uçurumu nasıl geçecektim onu düşünüyordum öyle oturup plan yapmaya başladım bir yerde de etrafı gözetliyor aşağıya inecek bir yol arıyordum az sonra yılana benzetebildiğim sürüngen bir hayvanın kendisini uçurumdan aşağıya bıraktığını gördüm kesin yere çakılıp ölür diye düşündüm, birden ne göreyim o hayvan süzüle süzüle boşluktan ilerliyordu şok olmuştum.

Acaba bende kendimi atsam onun gibi süzülür müydüm aklımda geçmedi değil yerden sert bir cisim alıp boşluğa doğru fırlattım ama düşündüğüm gibi olmadı cisim uçurumdan aşağıya düştü, kendi kendime demek o hayvanın donanımı var kendi fiziğinde ondan öyle süzüldü, nasıl geçecektim o uçurumu böyle düşünürken mağarada duyduğum sesi tekrar duydum sağa sola öne arkaya baktım kimse yok ama ses yanımda sesleniyor.

“Burda ne arıyorsun, karşıya mı geçmek istiyorsun, önce geçmesini öğren sabırlı ol!” deyip ses kesildi, “ya sen kimsin kendini bir göster konuşalım ben buranın yabancısıyım,” desem de ses çıkmıyordu sabır derken neyi kastetmişti çaresiz beklemeye devam ettim az sonra bir kuş diye tabir ettiğim canlı türü uçurumun kenarına gelmiş aşağıya bakıyordu beni fark etti ama sanki varmışım yokmuşum umursamaz bir halde serçe büyüklüğünde bir şeydi derken birkaç tane daha geldi aynı yere ve birkaç tane daha böylece baya kalabalıklaşmıştılar. Birden aklıma acaba konuşsam beni anlarlar mıydı diye bir fikir gelmişti çekinerek ve birazda saçmalarcasına, “merhabalar nasılsınız?” diye o canlılara doğru seslendim. Hepsi birden hipnoz olmuş gibi bana dönüp baktılar ve hepsi birden üzerime uçarak kollarımı iki taraftan yakalayarak uçurmaya başladılar. Sanki taksi çağırmışımda gideceğim adresi biliyormuşlar gibi beni o gördüğüm yapıya götürüyorlardı. Tam aradığım şeydi ve isteğim gerçekleşiyordu beni getirip yapının yakınlarında bir yere bıraktılar ve sonra uçup gittiler. Yürümeye başlamış ve emin adımlarla hedefime doğru ilerliyordum! Kapıya yaklaştığımda ki kapıya benziyordu çünkü tek giriş yeri olduğu belliydi yada gördüğüm tek giriş yeri, birden bir soğuk hissettim sanki buzdolapların şok soğutma sistemi devreye girmişte fireze etkisiyle şoklama yaparmışçasına esinti ne yapacağımı şaşırmış ve sığınacak yer aramaya başladım ancak nafile titreye titreye sağa sola bakınıyordum ama yok yok işte donup öleceğimi düşünmeye başlamıştım ki birden tüm duyularımı yitirmiş gibi çok ama çok tatlı bir uyku çöktü üzerime ama soğuk olduğu için direniyordum biliyordum uyuyunca bir daha asla uyanamayacağımı direndim, dirrrrendim, direeennndim, diren-dim, dir-en- dim, dir——m..

Ahmet Turan YÜCEKAYA

Bilim Kurgu Hikayeleri Hakkında

Bilimkurgu, geleceğin dünyasını hayalgücüyle tasarlarken, pozitif bilimleri ve edebiyatın ölçülerini temel alan bir edebiyat türüdür. Bugün henüz kullanımda olmayan bilim ve teknoloji öğeleri kullanılarak yakın ya da uzak gelecekle ilgili öyküler, serüvenler oluşturulmasıdır. Bilimkurgu, gerçek dünyada karşılaşılan sorunları geleceğin değişik dünyasında tartışır; yeni düşünceler ve çözümler üreterek çoğu zaman bugünün eleştirisini yapar.

Çağdaş bilimkurguda yaratılan tiplerin başında robotlar, siborglar ve androidler gelir.

Bilimkurgu, içinde bulunduğumuz dünyayı buradan değil, gerçek dünyadan saparak uzayın ya da zamanın farklı noktalarından betimler. Anlatımda sürprizlere yer verir, okuyucuyu şaşırtır. “Bilimkurgu yazarı Jüpiter’i, ortaçağ ressamlarının tasvir ettiği kolaylıkla tasvir edebilir. İkisi de bu yerlere gitmemiştir ama önemli olan bu değil.” (J. Russ)

Hayalgücü, Bilgiden Daha Önemlidir. Bilgi Sınırlıdır, Hayalgücü İse Tüm Dünyayı Kapsar. (Albert Einstein)

19. yüzyılın sonuna doğru Jules Verne, H. G. Wels tarafından ilk örnekleri verilmiştir. Sonrakiler arasında Isaac Asımov, Aşkın Güngör, Özlem Alpin, Hanife Çıta, M. Emin Arı gibi bilimkurgucuları sayabiliriz.

Bir cevap yazın