You are currently viewing Sait Faik Hikayelerinden; Kınalıada’da Bir Ev
  • Post comments:0 Yorum

Sait Faik Hikayelerinden; Kınalıada’da Bir Ev

Arkadaşım sakin, sessiz, iyi bir kızdır. Sabahleyin ilk vapurla işine iner. Son vapura elinde paketlerle döner. Bazı defa son vapurda beraberizdir. Onun iskelenin kalabalığında kaybolduğunu, sonra projektörcü ışığını yolcularla karanlık yola tuttuğu zaman az bir şey sallanarak hızlı hızlı sağa saptığını görür, yine kaybederim.

Küçük, kaplamaları simsiyah kesilmiş bir ahşap evde oturduğunu sanıyorum. Evden deniz görünmüyor olmalı. Yahut belki de bir iki penceresinden, çakaleriği dalları arasından. Küçük bahçede acıbadem, ayva, nar, hünnap ağaçlarını görürüm. Bahçede bir de çıkrıklı kuyu olacak. Kırkını aşmış, şişmanca, yeşil gözlü bir kadın olan anasını kırmızı elma yüzüyle, küf yeşili gözleriyle görür, ben de severim. Böyle bahçeyi, evini, anasını tarif ederken gördüm sanmayın. Ben görmeden severim bahçeleri, insanları, evleri.

Eve bu küçük bahçeden girilir. Evin alt katında kendileri oturur. Üst katını yazın kiraya verirler. Bir Meryem Ana kandili önündeki İsa resminden, küçücük sarımtırak aynaya kadar her şeyde ağır, günlük kokusuna benzer bir Ortodoks hava eser. Evin içinin o kadar temiz olduğunu sanmam. Günlük kokusu odalardan hiç eksik olmaz. Arkadaşım dediğim kızın kendi başına bir odası yoktur.

Onu vapurda ikinci mevkiin tahtaları üzerinde Rumca konuşurken dinlerim. Rumca bir kelime anlamadan ne söylediklerini bilir gibiyimdir.

Akşam saat 10.45’te oraya vardığına göre ancak 11.00 ‘de yemeğe otururlar. Hemen de yatarlar herhalde. Acaba başucunda bir kitap var mıdır? Bana bir defacık gülmüş olan bu kızın hulyalarına ne karışır bilmem ki. Yemeği nasıl yer? Hızlı mı, yavaş mı? Ne kadar merak ederim. Acaba birçok insanlarda olduğu gibi yemek yerken çirkinleşir mi? Çirkinleşince yüzündeki o iyi, harikulade çizgiler ne olur? Nereye giderler?

Kınalıada’yı bu kızı tanımadan da merak ederdim. İnsanlarını değil. Onları bol bol vapurda görüyorum. Daha çok o vapurdan çıkanlarla birlikte, bu gece yarısı sönük kırmızı ışıklarıyla böcek gibi kabuğuna, kırmızı benekli kabuğuna kapanmış Kınalı’nın evleri ne yaparlar diye? Ne yapacaklar. Her yerde olduğu gibi onlar da dedikodu yaparlar. Yerler içerler, uyurlar.

Evler mi? Diye sormayın. Evet, evler… Bunları bildiğim halde eskiden merak ettiğim Kınalı’nın evlerini şimdi büsbütün görmeye can atıyorum. Çünkü orada bayıldığım bir kız oturuyor. Ben eskiden Arnavutköyü’nü de böyle merak ederdim. Sonra bir gece gidip gördüm. İki balkonlu bir ev gördüm. Caddelerinden, dereler geçen büyük bir köy. Dört beş köprü. Köprünün birinde sarhoşun biri eğilip kusmuştu.

Şimdi Kınalı’yı da böyle merak ediyorum. Kınalı’nın bir evini. Bir masa düşünelim. Eskimiş muşambadaki boncuklu bir nihalin üzerine bir sahan konuyor. Bu et midir, sebze midir? Haydi bu meraktan cayalım. Farz edelim ki ettir. İşte dağıldı. Babaya oğula, kıza, benim arkadaşım olan kıza… Yemeği anneleri dağıtıyor. Küçük kız kardeşi büyük zehir yeşili gözlerini açmış sahana değil, sofranın arkasındaki Meryem Ana kandilinin yandığı kapısı çıkarılmış dolaba bakıyor. Karpuz oradadır. Bu akşamki karpuz sarı çıkmıştır. Çekirdekleri simsiyahtır.

İşte konuşuyorlar. Ne konuşuyorlar acaba? Bir vapurun projektörü yarı aydınlık adayı ışık içine daldırıyor. Sevdiğim kız yemek yerken çirkinleşmiyor. O kadar şen, o kadar sıhhatli ki yediğinin farkında olmuyor. Arkadaşımın yüzünde hep neşeli şeyler var. Ağzında bir lakırdı. Ne söylüyor merak ediyorum.

İşte bu yüzden hikaye yazarım. İşte bu merak yüzünden hikayeci geçinirim. Hikayelerimi beğenmezler, üzülürüm. Beğenirler, kızarım. Kendim beğenirim, budalalaşırım. Beğenmem, canım yemek istemez. Kınalıada’ya gelince… İşte onu pek merak eder, bir türlü de inemem, bu gidişle inemeyeceğim de …

Sait Faik Abasıyanık

Yedigün, (25), 4 Eylül 1948

Sait Faik Abasıyanık Hakkında Bilgi 

Gerçek adı Mehmet Sait‘tir. 18 Kasım 1906 tarihinde Adapazarı’nda dünyaya geldi. İlköğretimine Adapazarı’nda başlayan Abasıyanık, ortaöğretimine İstanbul Erkek Lisesi ve ardından Bursa Lisesi‘nde devam etti. Edebiyat hayatına ilk olarak bu dönemde şiir ile atıldı.

İlk öyküsü İpek Mendil’i 1926 yılında yazdı. 1929’da Kenan Hulusi aracığıyla ”Uçurtma” adlı öyküsü Milliyet Gazetesi‘nde yayınlandı. 1928 yılında girdiği İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde iki sene okuduktan sonra babasının isteği üzerine İsviçre’ye iktisat okumaya gitti. Daha sonra Fransa’ya geçti.

1931-1935 yılları arasında Fransa’da kaldı. 1935 yılında bazı sebeplerden dolayı yüksek öğrenimini yarıda bırakarak Türkiye’ye döndü.

Türkiye’ye döndükten sonra bir süre Türkçe öğretmenliği yaptı. Ardından babasının açtığı toptancı tahıl mağazasını işletmekle uğraşsa da başarılı olamadı. II. Dünya Savaşı yıllarında “Haber” adlı gazate de adliye muhabirliği yaptı. Bu dönemden sonra sadece yazı işleriyle uğraşmaya karar verdi. 1936‘da ilk kitabı “Semaver” yayımlandı.

Sait Faik Abasıyanık, 11 Mayıs 1954 tarihinde Burgazada’daki evinde siroz nedeniyle hayatını kaybetti.

1963 yılında annesinin ölümünden sonra evi “Sait Faik Müzesi” haline getirildi. Vasiyeti gereğince eserleri Darüşşafaka Derneği’ne bırakıldı. Annesi Makbule Hanım’ın çabalarıyla ölümünden bir yıl sonra verilmeye başlanan hikaye ödülü “Sait Faik Hikaye Armağanı” halen devam etmektedir.

Sait Faik Türk öykü ve roman yazarı aynı zamanda şairdir. Modern Türk hikayeciliğinin önde gelen yazarlarından olan Abasıyanık, çağdaş hikayeciliğe yaptığı katkılarla Türk edebiyatında bir dönüm noktası olmuştur.

Sait Faik, getirdiği yeniliklerle “kökü kendisinde olan” bir yazar olarak kabul edilir. Klasik öykü tekniğini yıkarak doğayı ve insanları basit, samimi, hem iyi hem kötü taraflarıyla oldukları gibi fakat şiirsel ve usta bir dille anlatmıştır. Bunu yaparken diğer çoğu Cumhuriyet sonrası sanatçısı gibi Batı’daki gelişmelere bağlı kalmadı, hiçbir edebî anlayışın etkisinde hareket etmedi ve belli bir tarzın takipçisi olmadı.

Bir cevap yazın