You are currently viewing Çanakkale Şehit Mektuplarından, “Yüksek Sesle Ağlamamanızı Dilerim”
  • Post comments:0 Yorum

 Çanakkale Şehit Mektuplarından

“Yüksek Sesle Ağlamamanızı Dilerim”

Zahit Üsteğmen 8 Ocak 1916’da, Kerevizdere Mevkii’ndeki ‘Şehitler Tepesi’nde yaşanan kanlı ve çetin muharebelerde patlayan bir mayınla şehit olduğunda 34 yaşındaydı. Bıraktığı mektup zarfının içinden küçük bir saç demeti de çıktı. Bu; Nadide adlı yavrusunun saçının tutamıydı.

“Pınarbaşı (Aziziye) İlçesi Kılıç Mahmutbey Köyü’nden Ahmet Efendi kızı eşim Hanife Hanım’a;

Hem kendim hem mesleğim itibariyle tam bir asker, hem de şerefli bir askerim. Asker olmam nedeniyle, gidip gelmemek, gelip bıraktıklarımı bulmamak olabilir. Bu gibi durumların insanlık aleminde meydana gelebileceği inkar olunamaz. Şu vasiyetnameyi yazmak, hemen ölmek demek değildir.

İlahi mukadderat; ben seni, sen beni tanımadığımız halde uzak memleketlerden bizi birbirimize nasip etti. Allah’ın emrine ve peygamberin kavline göre nikahımız kıyıldı. Yaşadığımız sürece geçimimizi sağlamaya çalıştım. Şayet vatanım uğruna şehit olursam, Yüce Allah elbet ruhlarımızı birleştirir.

Böyle bir hal olduğunda mevcut eşyam ve taşınabilir mallarımdan mihri müeccelinizi (payınıza düşen tazminatı) almanız için sizi vekil tayin ediyorum. Eğer yetmezse hakkınızı helal edeceğinize ve beni borçlu yatırmayacağınıza eminim.

Birbirimize verdiğimiz sözlerden dönmemenizi ister ve umarım. Ruhuma bir mevlid okutmak vicdanınıza kalmıştır. Kendim için başka bir şey istemiyorum. Şehitlik bana yeter.

Bu vasiyetnamemi aldıktan sonra, yüksek sesle ağlamamanızı dilerim. Allaha emanet olun.

Mustafa oğlu Zahit (4. Tabur- 62. Alay- 4. Bölük Komutanı Kerevizdere)”

Çanakkale Savaşı’nda 14 Nisan 1915 tarihinde Seddülbahir’de şehit olan Yüzbaşı Kâzım Efendi’nin eşine  Harbiye Nazırı Enver Paşa tarafından gönderilmiş taziye mektubu…

ÇANAKKALE RUHU

Çanakkale Savaşı, 1. Dünya Savaşı’nın sonlarına yaklaşırken 1915- 1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadasında Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir. Tarihin en kanlı bölümü olarak bilinir. Türk’ün sayısız zafer, şan ve şerefle dolu tarihinin en parlak sayfasıdır.

Cihan tarihinin en azametli harplerinden biri olan Çanakkale muhârebeleri, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi üç büyük devletin buraya yığdığı en modern zırhlılar ve üç yüz bin kişiden ziyâde askere rağmen başarımızla sonuçlanmıştır. “Savaş büyük fedakârlık, yokluk ve zorluklar içinde kazanıldı” Yedi düvele karşı yokluklar içinde harp ettik!

Bugün, bu kutsal topraklarda hürriyet içerisinde yaşıyor, ibadetlerimizi yapabiliyorsak, bu, binlerce vatan evladının akıttığı kan ve vatan uğruna verdiği canlar sayesindedir. Bunu hiç bir zaman unutmamalıyız. İşte bunlardan birisi de tarihin en kanlı savaşlarından biri olan yüce Türk milletinin var veya yok olma savaşı olan Çanakkale Savaşları ve Çanakkale Zaferi’dir.

Çanakkale savaşlarında 250 binin üzerinde askerimiz şehit düştü. Düşman kayıpları ise bu rakamın üstündedir.

Çanakkale savaşlarının unutulmaz kahramanı, Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal’in başarısı ilerde başlayacak Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın kaynağı oldu.

“BEN SİZE TAARRUZU EMRETMİYORUM, ÖLMEYİ EMREDİYORUM”

Çanakkale Savaşı Türk tarihine altın harflerle yazılan bir savaştır. Türk milleti Çanakkale Savaşı’nda çok sayıda insanını kaybetmiştir. Ancak büyük bir kahramanlık gösterip ordu değil millet olarak savaşıp hem toprak bütünlüğünü sağlamış hem de büyük bir zafer elde etmiştir. Çanakkale Savaşı’nın zorlu şartlarda kazanılması ile tüm dünyaya ders verir nitelikte bir zafer kazanılmıştır.

Bağımsızlığımızı savunmak, yurt topraklarımızı korumak için yapılan savaşlar kutsaldır. Çanakkale, Ulusal Kurtuluş Savaşımız kutsal destan savaşlara birer örnektir.

Başta Gazi MUSTAFA KEMAL ATATÜRK olmak üzere, bu zaferi bize armağan eden kahramanları, canlarıyla kanlarıyla bu toprakları vatan yapan aziz şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz.

ŞEHİT MEKTUPLARI

Şehitlerimiz, vatanımızı müdafaa etmek için canından geçen askerlerimizdir. Onlar yurdumuzu gözümüz arkada kalmadan emanet ettiğimiz neferlerimiz, başımızın tacı kınalı kuzularımızdır…

Onlar şehadet şerbetini içipte, Cennet-i A’laya göçünce, “Vatan Sağolsun” nidasını yankılandıran ulu canlarımızdır…

Ölümsüzlük sırrına eren gönüllerde yaşayan kahramanlarımız, şehitlerimiz, nedendir bilinmez ama bazen içinden birileri yada bir şeyler kulağına fısıldayıverir de yazarlar. Bilirler şehit olacaklarını. İşte bu şekildedir bir çok şehit mektubu. Sanki bilirler bugün, yarın belki de biraz daha uzun bir süre ama sonunda şehit olacaklarını. İçlerine doğar ve başlarlar yazmaya ailelerine, sevdiklerine, adeta içini dökercesine bazen uyarırcasına, bazen de umarsızca sadece yazarlar.

Bu mektuplar sadece ithaf edilen kişiye yazılmış gibi değildir çoğunlukla. Genelde herkese veya hepimize bir şeyler anlatırlar. Gözlerimizi yaşartarak, yüreklerimizi burkarak, hatırlatarak unuttuklarımızı korkutarak veya sevindirerek bize hepimize yazarlar. Okudukça imanlarımız tazelenir bazende düşmanlarımız korkar ama dostlarımız sevinir.

Anadolu’nun her karış toprağı, şehit kanlarıyla yıkanmış bir “şehitler diyarı” dır. Şehitlerimizin, olağanüstü kahramanlıkları kadar kıymetli hatıralarıda, tarihimizi şereflendiren “mektupları” dır. Mehmetçiğin harp esnasında yakınlarına yazıp da gönderdiği veya gönderemediği öylesine örnek mektuplar vardır ki, gerçekten insanın kalbini, hissiyatını, millî ve manevî duygularını inşiraha getirecek cinstendir.

Savaşların acımasızlığına inat, cepheden yazılan ve çoğu adresine ulaşamayan, belki de kendinden önce şehâdet haberinin gittiği; kan, gözyaşı, ateş ve barut kokusuna bulanmış, sevgi, hasret, ideal vazife şuuru, asalet ve duygu yüklü mektupları anlatmaya hangi kelimenin kudreti yeter ki? Şehit mektupları paha biçilmez değerini, gönüllerde saklanarak ve özündeki ideale sadık kalınarak ancak bulabilir.

Bir cevap yazın