You are currently viewing “Silewro Etkisi” Hikayesi 1. Bölüm
  • Post comments:0 Yorum

Savaşçı : O geri döndü! O geri döndü…! Kaçmalısınız! O çok fazla güçlü! Silahlar ona işlemiyor! Birkaç dakikada birliklerimizin onlarcasını yok etti!!

JKLOD sözünü keser ve sert bir şekilde sorar; “Sakin ol, nefes almaya devam et ve anlayabileceğimiz şekilde anlat.”

JKLOD’un sözlerine cevap olarak asker başını eğdi, nefes alış verişi yavaşlamaya başlıyordu. Başını hiç kaldırmadan yerde kendine bir nokta belirlemiş ve oraya baka kalarak konuşmaya devam etti.…

ASKER: İlk başta çok sakindi, kendinden emin ve kararlı bir şekilde gemisinden indiğini gördüm. Ben arka sıralardaydım, bu nedenle nasıl başladığını tam olarak göremedim! Ama o, o çok iriydi ve boynuzları bize göre çok daha uzundu ve uçları birbirine bakıyordu.

JKLOD hafifçe eğilip yüzünü görmeye çalıştı, şaşkın ve korku dolu haliyle.

Elleri birbirini sıkıyor titremesini göstermemeye çalışıyordu…

ASKER devam etti;

“Ben… ben, bilmiyorum bir şeyler oldu, haykırmalar duyduk. Herkes telaşlanmaya başladı sonra hareketlilik başladı ve bir lazer sesi duyduğumu hatırlıyorum. Çok korkmuştum ÇOK KORKUYORUM.”

Asker heyecanlanmaya başladı ve kafasını kaldırıp JKLOD’a gözleri yerinden çıkacakmışçasına açılmış şekilde bakarak haykırmaya başladı.

“NEDEN ÖLMEME İZİN VERMİYORSUNUZ!?’’ JKLOD eliyle askerin kafasını üst kısmından tuttu ona iyice yaklaştı ve “lütfen devam et, bize vereceğin bilgiler çok önemli’’ dedi.

ASKER: Efendim, karmaşanın içinden bir isim duyduğumu hatırlıyorum.

Gözlerini kapattı birkaç saniye düşündükten sonra önce fısıldayarak “K… KA.. Hatırlıyorum ama … KALU! Evet! Evet ! duyduğum isim buydu. JKLOD onun arkasından tekrar etti; “Kalu mu ?”

ASKER: EVET! lazer tüfekleri ardı ardına ateş almaya başladı ve bir süre sonra hedef aldıkları noktada devasa bir alev topu oluşmaya başladı, ama ateş kesmediler ve sonra bu alev topu büyük bir şiddetle patladı. Onlarca metre çapındaki alanı etkileyerek hepimizin savrulmasına neden oldu. Sözlerinin sonlarına doğru asker başını yukarı kaldırdı ve bir anda kasılmaya başlayarak hırıldayarak son nefesini vermeye başladı, çünkü serumun etkisi sona eriyordu. Tıp görevlisi serum cihazındaki kapsülü hızla değiştirirken ona doğru adımlar atarak aynı şekilde cihazı askerin kafasına dayarken aniden JKLOD onun eline uzanarak tuttu ve hiçbir şey söylemeden bakışlarını ona çeviren top görevlisine hayır dercesine başını iki yana salladı.

JKLOD : Ona yeterince işkence çektirdik bırakalım da acısı sona ersin.

Şaşkın suratla yavaşça arkasındaki diğer üyelere dönerek onlara duyduğu ismi tekrarladı “KALU”. Böylece Kasaala halkının yönetici gurubu olan konsey üyeleri acil durum çağrıları yapmaya başlayarak gezegenin dört bir yanındaki HAMTAT gezegeni halkını alarma geçirdi. Tüm şehirler içerden ve dışardan mühürleniyor, savaş pozisyonu alınarak tüm şehrin etrafını saran dev metal duvarlar üzerindeki dev silahlar aktif ediliyordu. Gezegen genelinde bunlar olurken aradan iki ay kadar geçti fakat Kalu’dan hiçbir hareket yoktu. Peki bunun sebebi ne? Neden hiç saldırı olmadı? Yönetim yetkilileri, ordu mensupları, sivil halk korku dolu bekleyişlerinin sonucun da bir sorunun doğmasına yol açtı.

“Acaba KALU gitmiş miydi?”

Hayır o hiçbir yere gitmemişti ve fırtına öncesi sessizlik çok yakında bozulacaktı. Yanar dağın lavları köpürmeye başladı. Sanki lavlar durduğu yerde çoğalıyor gibiydi. Yanar dağın ağzından 40 metre alçakta olan lavlar hızla sınıra doğru yükselmeye başladı. İyice yükseldiğinde ve yanar dağın ağzından taşmak üzereyken aniden suyla dolu küvetin gider kapağı kaldırılmışçasına lavlar dibe doğru geri inmeye başladı. Lavlar çekilirken ortasında dairesel kocaman bir alev topu belirdi ve lavlar çekildikçe ateş topu havada asılı kaldı. Lavlar çekilirken ateş topu bir yandan sönüp taşlaşmaya başlarken havaya, yanar dağın üstünden dışa doğru yükselmeye başladı. Taşlaşan küre biraz meyil alarak dağın dışına doğru düşmeye başladı. Sonunda dağın eteğine çarpıp aşağı doğru garip bir şekilde yuvarlanmadan sürüklenmeye başladı sanki kontrolsüz bir düşüş değil de ateşleyicileri görünmeyen küre şeklinde bir araçmış gibi sürüklenme boyunca önüne çıkan büyük kayaların etraflarından manevra yaparak devam ediyor ve hızı daha atıyordu. Saatte neredeyse 200 kilometre hızla dağın en dibine kadar sürüklendikten sonra aniden zaman durmuşcasına olduğu noktada durdu. Bu yükseklikteki hızıyla ani duruşunun etkisiyle devasa bir toz bulutu ve oldukça gürültülü bir ses yankılanması oldu, öyle ki kilometrelerce uzaklıktan duyulmasına yol açarak duyanların ürpermesine sebep oldu. Dağa en yakın şehir olan İİS şehri muhafızları alarm durumuna geçerek metal surlarında nöbet tutan askerlerin yanlarına daha fazla asker gönderip silahlarını aktive etmelerini emrettiler. Sur un dağa bakan tarafındaki gözlem kulesine çıkan bir muhafız elektronik dürbününü toz bulutunun kalktığı yöne doğru çevirerek toz bulutlarının arasından olan biteni gözlemlemeye koyuldu. Toz bulutunu kaldıran şeyin ne olduğunu ararken, tam da o noktada yavaşça başlayan bir rüzgar gördü. Bu rüzgar bir şeyin etrafında oluşmuş gibi yerden göğe doğru yükselen bir hortuma benzemeye başladı. Rüzgar hızlandıkça etrafta uçuşan ve görüşü engelleyen tozu götürüyordu ve toz bulutu açıldıkça yerde simsiyah bir küre gören muhafız gözlerini daha fazla açarak dürbünün ekranına daha fazla yaklaşarak dikkatini o gördüğü küreye verirken aynı anda elini boynundaki iletişim cihazına götürüp tam düğmeye basacakken kürede çatlaklar oluşmaya başladığını ve çatlakların arasından çok koyu kırmızı bir ışık yükseldiğini fark etti. Bu gördüğü şey karşısında şoke olan muhafızın telsizindeki eli titremeye başladı, çok korkuyordu. Düğmeye bastı ve ağzından sadece tek bir söz çıktı: “BAŞLIYOR!’’. Küreden yükselen ışık göğe kadar yükseldiğinde dev bir lazer ışığına benzer bir etki yaratarak çok uzaklardan görülmesine sebep oldu. Şehirlerden alarm sesleri yükselmeye başladı. Alarm sirenlerinin sesleriyle ürken sivil halk panikle kaçışmaya ve sığınaklara sığınmaya yöneldi. Küreden çıkan ışık aniden söndü ve küçük bir patlamayla küre parçalandı. Kürenin içinde oluşan sis dağılırken KALU görünmeye başladı ama o değişmişti. Boynuzları daha uzun ve daha sivri hale gelmişti. Derisi daha çok daha koyu bir kırmızıya dönmüş ve vücudunda sürüngen pullarına benzer oluşmalar vardı, özellikle omuzlarında, bileklerinde, sırtının kuluçka bölgelerinde, göğüs genelinde ve bacaklarının üst baldır kısmının ön taraflarında. Ateşin içinden yeniden doğan KALU çıplaktı. Tek dizi yerde bir şekilde başı öne eğilmiş duruşundan diklenirken son derece kızgın bakışlarını İİS şehrine yönelten KALU hafiften kükremeyle karışık nefes alıp veriyor ve direkt olarak ona doğru bakan kilometrelerce uzaklıktaki dürbüne baktı. Bunu fark eden az önce ekran başındaki ve ekrana yapışmışçasına yaklaşmış olan asker bir kez daha şok oldu ve ekrandan uzaklaştı. KALU sanki direkt ona bakıyordu. KALU diklendikten sonra kollarını önce öne doğru sonrada geriye savurarak göğsünü gerdi ve çok gürültülü bir kükremeyle şiddetle havaya sıçradı ve gözden kayboldu. Asker kuleden koşarak çıktı ve bağırmaya başladı:

Bir cevap yazın