You are currently viewing “Silewro Etkisi” Hikayesi 1. Bölüm
  • Post comments:0 Yorum

Sonunda güvertenin kapısından içerideki karanlıktan korkulan Kalu’nun ayak sesleri ardından üsten kaplayan gölgenin arasından adımları görünmeye başlar ve sonra vücudunun yarısına ışık ulaştığında savaşçıların arasında geri adımları ve silahları elleriyle sıkma sesleri yankılanır. Kalu bir anlığına durur ve sonra aniden tamamıyla gölgeden sıyrılarak açığa çıktığında onu görenler bir anlık korkuyla hafifçe irkilir ve ‘’WOW’’ sesi yankılanır ortamda, yanar dağın fokurdayan lavların sesini bastırırcasına… Kalu durduğu geminin güvertesinden kendinden emin bir şekilde etrafını incelercesine bakışlar atarak adım atmaya devam eder. Onun ileri adımları savaşçıların geri adımlarıyla neredeyse aynı hızda gerçekleşiyordu ve sonunda konsey üyesinin önünde ona yaklaşık iki adım kala durduğunda manzara şöyle oldu, yetişkin ve iri bir erkek le ergenlik çağlarında cılız bir çocuk karşı karşıya durmuşlardı. Kalu kalın ve gür sesiyle “benim adım Kalu, ve ben sandığınız gibi biri değilim, lütfen, benden korkmanıza gerek yok.’’ Sözlerini sarf etti. Konsey üyesi Kaşkl dehşet içinde bu devasa varlığa bakarken boynuzlarının parlamaya başladığını fark eder.

Kaşkl : Boynuzların parlıyor…

Kalu : Evet! Ben de korktuğum veya heyecanlandığım zaman sizler gibi boynuzlarım parlamaya başlıyor.

Kaşkl : Peki şuan hangi hissi yaşadığını sorabilir miyim genç Kasaal?

Kalu :Sayın konsül… şuanda gerçekten çok heyecanlı olduğumu söyleyebilirim.

Kaşkl : Umarım bu iyidir.

Diye konuşur Kaşkl ürkek sesiyle.

Kaşkl başını Si’e çevirerek ona “gerçekten çok üzgünüm ama bunu yapmak zorundayım’’ der ve sözcük tamamlandığında Kalu’nun sırtına  bir bayıltıcı ahtapotumsu yapışkan cansız madde fırlatılır. Ortamdaki sessizlik Kalu’nun çığlığını takip eden, annesi Şuha’nın çığlık sesleriyle bozulur.

Kalu’nun sırtındaki garip madde bir anda onun vücudunu hızla sarmaya ve katılaşmaya başlar, bu olurken içeride kalan kısımlarıyla salgıladığı sıvı Kalu’nun vücuduyla birleşirken derisinin içine işlemeye başlar ve sonunda tüm vücudu felç olan Kalu yavaşça yere düşerek bilincini kaybeder. Si “hayır!! Bana yalan söylediniz!!! Gerçek bir Kasaala yalan söylemez veya antlaşmaya ihanet etmez, sayın konsül bana güvenmeniz gerekirdi!!!’’ diye çemkirircesine bağırarak oğluna doğru koşar ve bunu gören bir acemi savaşçı heyecanla elindeki silahı ateşler ve Si’nin göğsünde irice bir delik açılmasına sebep olur. Si koştuğu yerde bir anda yere yığılır ve sürüklenirken yerde yatan oğluna çarparak durur. Bunu gören anne Şuha daha çok kızar, bir anda kısacık boynuzlarının tamamı parlamaya başlar ve aniden havaya sıçrayarak 10-15 metre uzaklıktaki savaşçıya doğru havadan inerken sırtında sakladığı kılıcını çıkartır ve inişi tamamlarken savaşçıyı başından aşağıya doğru ortadan ikiye böler. Bu olurken başka bir kaç savaşçı birden ona doğru hedef alırken konsül bağırıyordu “sakın kimse ateş etmesin…’’ ama onun bu dediğini kimse duyamamış 4 savaşçı birden ateş açar ve aralarından biri Şuha’yı karnından isabet alır. İkiye bölünen savaşçının etrafındaki diğerleri birkaç adım uzaklaşmıştır. Şuha birkaç saniye ayakta kalmaya direndikten sonra son gücüyle oğluna doğru döner ve elindeki kılıcı ona doğru fırlatarak Kalu’nun sırtındaki bayıltıcıya isabet ettirir. Felç edici kılıcın darbesiyle etkisini kaybederken cam formuna döner ve öylece kalır. Kalu güçlükle gözlerini açar ve gözünün önünde yatan babasının irice açılmış gözleriyle karşılaşır, sonra bakışlarını babasının göğsüne götürdüğünde hala kıvılcımlar içinde olan kocaman deliği fark eder! Şok içinde yerden kalkma çabasına girdiğinde vücudunu kaplayan cam formuna dönen madde yavaş yavaş parçalanarak üzerinden dökülür. Yerden dikildiğinde iri ve uzunca boynuzları güçlü bir şekilde parlamaya başlayan Kalu annesine sırtı dönük kalkmıştır yerden, gözleri hala babasının cansız bedeninde ve suratı şaşkınlık içindedir. Annesinin “KALU! OĞLUM!’’ sesini duyan Kalu önce başını bir anda kaldırır şaşkın suratıyla, sonrasında annesinin yere düşme sesine arkasını dönerken boynuzları alevlenmeye başlar ve yüz ifadesi değişirken tüm vücudu kasılırken önce gözleri geriye uzanır… Başını çevirerek vücudunun tamamı bunları takip eder. Annesini de yerde gören Kalu ona doğru koşmaya başlar, bu olurken savaşçılar kaçışarak Kalu’ya doğru ateş açmaya başlar…

Fakat ona çok az isabet eden lazer mermiler vardı ve daha şaşırtıcısı olan Kalu’nun boynuzundaki ateş tüm vücuduna yayılarak gelen lazerleri etkisiz hale getiriyordu. Olanları dehşet içinde izleyen ve yere dizleri üzerine çökmüş olan konsey üyesi Kaşkl ellerini havaya kaldırmış ve kısık bir sesle söylenir : “Biz canavarımızı kendimiz uyandırdık, yüce 7 koruyucu… bize merhamet gösterin.’’ Kalu annesini kucağına almak için eğilip yere çöker, onun başını göğsüne yaslar ve ona bakarken Şuha son nefesinde ona, “HER NE İÇİN DOĞDUYSAN ONU YAP! Ama sana öğrettiğimiz şeyleri unutma… OĞLUM!’’ Dedikten sonra başı öne doğru düşer. Kalu’nun yüzündeki kızgınlık ifadesi gücünü arttırır. Annesini yavaşça yere bırakırken ona doğru gelen lazer mermilerinin sayısı artmaya başlar, fakat vücudunu sarmalayan ateşten kalkanı parlaklığını arttırır ve Kalu’nun kollarını iki yana kaldırıp kükrercesine bağırmasıyla bir anda sonik patlamayla etrafındaki oluşan 50 metre çapındaki alev dalgasıyla menzildeki herkesi savuşturur. Patlama bittiğinde başındaki boynuzları en üst seviyede parlayan Kalu başını konsey üyesinin savrulduğu noktaya doğru çevirir ve ona doğru dönerek koşaradımda iki adım attıktan sonra çok büyük bir sıçramayla Kaşkl’ın tam üzerine onu iki bacağının arasında bırakacak şekilde iner. Nefret ve kinle dolmuş kızgın suratıyla dimdik duruşunda başını tamamen konsüle doğru eğmiş ve bakarken devasa elini onun başına götürür ve onu tek eliyle başından kavrayarak yukarı kaldırır, acıyla kıvranan Kaşkl son derece korkuyla dolup taşan gözleriyle yalvarırcasına ona bakarken Kalu aniden haykırır; “NEDEN!?” Korkudan bağırmaya başlayan konsülü etrafında tam bir daire atarak yaklaşık 200 metre uzaklıktaki yanar dağın etrafından fışkıran lavların tam ortasına doğru küçük bir taş gibi fırlatır ve düşüşünü izler. Etraftaki başka herkes kaçışmaya başlamıştır. Kimi koşarak kimileri hava araçlarıyla kimileriyse yer araçlarıyla hızla uzaklaşıyordu dehşet içinde. Kalu etrafındaki kaçışan Kasaala’lı izlerken nefret dolu suratındaki ifade değişirken yere dizlerinin üzerine yığılır ve tüm gücüyle gökyüzüne doğru haykırır. Nefesi bitene kadar sesi neredeyse yüzlerce metre etrafında yankılandı. Sonunda yerden kalktı ve oradan uzaklaşmak istedi, önce etrafına şöyle bir göz gezdirdi yavaşça, annesi ve babasını arıyordu kızgın gözleri ama her biri çok farklı uçlara doğru kendisinin yarattığı patlamayla savrulmuşlardı. Sonunda babası göğsünün önüne geldiğinde yüzünde en ufak bir yumuşaklık olmadan göz yaşı akıtarak babasının cansız bedenine doğru haykırarak; “BUNU ONLAR İSTEDİ BABA!!!’’ Dedi ve bir anda inanılmaz bir şiddetle yanar dağın tam ortasına doğru sıçradı ve lavların tam ortasına dalıp ortadan kayboldu. Sağ kalan yaralı bir savaşçı, olan biten her şeyi rapor etmek üzere geride kalmış bir hava aracına doğru sürünüp bindikten sonra şehir ISLAK’a doğru yola koyuldu. Savaşçı zorlu birkaç saatlik uçuştan sonra şehre vardı. Yarı baygın halde gemiyi kullanan savaşçı neredeyse son nefesini verircesine zar zor bilincini açık tutuyordu. Geminin kontrolünü güçlükle elinde tutarken, iniş pistine doğru uçuyor fakat tüm çabasına rağmen gemi çakılırcasına yaklaşıyordu işin alanına. Onu bu şekilde yaklaşmakta gören iniş pisti görevlileri telaşa düşerek olası başarısız iniş için alarm verdi. Piste yaklaştıkça gücü tükenmekte olan savaşçı bilincini yitirdi ve gemi kendi başına uçarken geminin acil durum pilotu devreye girerek kontrolü eline aldı, fakat yere çok fazla yaklaştığından iniş kurtarılamamış gemi ön taraftan yere sürtünerek onlarca metre sonra sert bir şekilde inişi tamamlar. Gemi hareket etmeyi kestiğinde pist görevlileri geminin etrafını sararak olası patlamaya karşı önlem almaya başlarken ansızın kapı açılmaya başlar ve yaralı asker kapıdan dışarı doğru yuvarlanır. Onu gören görevliler hızla ona doğru koşarak etrafına toplanır ve o esnada aralarından sıyrılarak askerin başına geçen ilk yardım görevlisi bel kemerinden estetik ve çok küçük bir biçime getirilmiş portatif ayıltıcı serum çıkartarak askere enjekte etti. Bu serum askeri tamamıyla felç ederek bedende kalan tüm enerjiyi beyine yönlendirerek sadece beyninin işlev halinde kalmasını sağlıyor. Felç halinde olan askeri manyetik güçle havada süzülebilen sedyeye yatırarak, vakit kaybetmeden konsey üyelerinin karşısına çıkarmak üzere başka bir araca yüklediler. Konsey toplanmış çoktan askerin getirilmesini bekliyor. Devasa konsey binasının kapıları açılır, içeride bekleyen başka iki çok iri ve uzun özel birlik muhafızları üzerlerindeki desensiz ve pürüzsüz, vücutlarını tek bir parça halinde saran göz kamaştırıcı özel gümüş rengini anımsatan zırhlarıyla hayranlık uyandırıyorlardı. Soğuk kanlı ve sert duruşlarıyla sedyenin başında duran iki ilk yardım görevlilerine bakarken sağdaki muhafız bir adım öne gelerek vücudunun başka hiçbir yeri kıpırdamadan başını yanındaki sedyeye ağır bir şekilde göz gezdirirken hiç duraklamadan ve ilk yardım görevlisi ile göz göze gelene kadar buna devam etti. Sonunda göz göze geldiği ilk yardım görevlisine doğru elini göğüs hizasına kadar kaldırarak, işaret parmağını ona doğrultu ve ardından elini geri indirdi. Bu hareketi “sadece sen onunla girebilirsin demekti”.

Görevli muhafızların eşliğinde 60 metre uzunluğundaki ve “KASAALA” atalarının devasa heykellerinden oluşan koridordan sessiz ve disiplinli adımlarla koridorun götürdüğü tek oda olan konsey salonuna doğru ilerlediler. Az önce ona felç edici serumu enjekte eden tıbbi yardım görevlisi hemen yanında duruyor ve emir bekliyor. Konsey üyeleri yerden 5 metre yüksekte manyetik enerjiyle havada süzülen yarım ay şeklindeki masanın bir tarafında sıralı şekilde oturmaktadır. Masanın etrafında oturan 9 konsülden ortada oturan en yetkilileri olan ‘’JKLOD’’ üzerinde oturduğu havada süzülen koltuğu geriye döndürüp ve ayağa kalktığında koltuktan yere kadar uzanan lazer merdivenlerden aşağı indi. Askerin olduğu yöne doğru yavaşça yürüdü ve dibinde durarak, yanında duran tıp görevlisine bakarak harekete geç der gibi el işareti yaptı. Görevli elinde tuttuğu uyandırıcı serumu askerin anlının tam ortasına yavaşça batırdıktan sonra enjekte edip iki adım geriye çekildi. Birkaç saniye sonra asker bir anda gözlerini açtı ve dehşetle etrafına bakmaya başladı nefes alış verişi o kadar hızlıydı ki masa başındaki diğer konsüller korkuyla aynı dehşeti paylaştı ve dikkatle ona kitlendiler. JKLOD gayet sakin bir şekilde ona bakarken burnunun dibine kadar uzandı ve ikisinin gözleri birbirine kitlendiğinde JKLOD fısıldadı : “Anlat!!’’

Bir cevap yazın