You are currently viewing Aşk Hikayeleri; “Yarım Kalan Aşk”
  • Post comments:0 Yorum

Aşk Hikayeleri; “Yarım Kalan Aşk”

Hikaye Oku, Aşk Hikayesi Oku;

Rasim, bir akşam okuldan döndüğü vakit, kendi ismine gelmiş bir zarf buldu. İçinde çiçekli bir kâğıt üstüne, şu satırlar yazılıydı:

“Rasim Bey, ben sizi uzaktan uzağa seven bir genç kızım. Çok güzel olduğumu korkmadan söyleyebilirim. Dünyadaki en büyük emelim sizin tarafınızdan sevilmek ve sizin karınız olmaktır. Fakat yaşlarımız çok küçük olduğu için zannederim ki birkaç sene beklemek gerekecek. Şimdilik kendimi size tanıtmayacağım.

Mektupla­rınızı ……..    adresine taahhütlü olarak gönderiniz. Benim çok mutaassıp bir beybabam vardır ki, çok az sayıda sokağa çıkmama müsaade eder. Bununla birlikte belki bir gün ayaküstü görüşebiliriz.    Kendimi şimdiden sevgiliniz ve nişanlınız saydığım için sizinle görüşmeyi fena ve ayıp bir şey saymıyorum. Evde yalnızlıktan çok canım sıkılıyor. Mektuplarınız benim için bir teselli olacaktır.” On altı yaşına gelmiş her okul çocuğu gibi, Rasim için de hayatta sevilip sevmekten daha önemli bir şey yoktu. Bu mektubu okur okumaz yüreğine bir ateş düştü. Tanımadığı bu kızı deli gibi sevmeye başladı. O gece sinemaya gidecekti, vazgeçti, erkenden odasına çekilerek bu genç kıza uzun bir mektup yazdı. Mektubu posta kutusuna attığı zaman birdenbire on yaş büyümüş gibi gurur duyuyordu.  İsminin Bedia olduğunu söyleyen bu genç kız, Rasim’in mektuplarına düzenli olarak cevap veriyor, eğer bir iki gün geciktirecek olursa kıyametleri koparıyordu. “Sizi ne kadar sevdiğini ve sizin mektuplarınızdan başka tesellisi olmadığını söyleyen bir zavallı kızın gözlerini yollarda bırakmak doğru olur mu?   Hem mektuplarınızı çok kısa yazıyorsunuz. Bir rica daha: Mektuplarınızı biraz okunaklı yazıyla yazar mısınız?” Genç okullu, akşamları erkenden odasına kapanıyor, sevgilisine kendini beğendirmek için saatlerce müsveddeler yaparak, kitaplar gibi uzun mektuplar yazıyordu.

Bedia aynı zamanda meraklı bir kızdı. Bazen şöyle sorular sorduğu da oluyordu. “Evlendiğimiz zaman balayımızı geçirmek için acaba İtalya’ya mı gidelim, İsveç’e mi? Bu iki memleket acaba nasıldır? Halkı nasıl yaşar, ne iş görür? Oralara gitmek için hangi denizlerden hangi memleketlerden geçmek gerekir?” yahut da “Sen Abdülhak Hamit Bey’in Eşber’ini okudun mu? Nerelerini en çok beğendiysen yaz da ben de okuyayım…

“Genç okullu, nişanlısına karşı küçük düşmemek için, coğrafya ve edebiyat kitapları karıştırıyor, onun istediği bilgiyi toplamak için günlerce çırpınıyordu.

Bedia   bir  mektubunda   ona   şöyle darıldı: “Sizinle muhakkak görüşmeye karar vermiştim. Dün okul dönüşünde yolunuzu bekledim. Fakat hiçbir genç kızın sevgilisi olduğunuzu hatırlamamış, çok fena giyinmiştiniz. Üstünüz başınız, ayakkabınız çamur içindeydi. Çocuk gibi arkadaşınızla mı boğuştunuz acaba? Bunu görünce sizi mahcup etmekten korkarak yanınıza gelemedim.”

Rasim fena halde utandı ve üzüldü. O günden sonra olağanüstü dikkat ve özenle giyinmeye başladı. Bedia bir kere de onun okuldan çıkar çıkmaz eve gitmemesinden, geceye kadar sokakta dolaşmasından şikâyet etmişti. Acaba evde onun için ağlarken, o, başka kızların peşinde mi geziyordu?Rasim dünyada Bedia’sından başka hiçbir kızı sevemeyeceğini yeminlerle yazdı ve sokakta dolaşmaya, tesadüf ettiği kızlara göz ucuyla bile bakmaya cesaret edemez oldu. Bir akşam, Rasim’in annesi Nedime Hanım kocası Ahmet Beyi matemli bir çehre ile karşıladı, ağlamaklı bir tavırla: “Ah bey, başımıza gelenleri sorma. Oğlumuza Bedia isminde bir kız musallat olmuş. Bugün Rasim’in odasını düzeltirken mektuplarını buldum. Evladımız elden gidiyor. Bir çare bul.”Ahmet Bey’de hiçbir meraklanma işareti görünmüyor, tersine ki; gülüyordu. Sesini alçaltarak:”Korkma Hanım,” dedi, “Oğlana aşk mektuplarını yazan kız benim! Oğlandaki haylazlık arttıkça artıyor Ne okuldaki öğretmenler ne ben, bütün gayretimize rağmen, ona doğru dürüst yazmayı bile öğretemiyorduk. Nihayet düşüne düşüne bu çareyi buldum. Rasim’in kıza yazdığı mektuplar sayesinde; yazıyı mutlaka öğreneceğinden ve bu sene sınıfı geçeceğinden eminim Doğrusunu istersen, ben de eski yazıyı bir zamanlar mektup yaza yaza öğrenmiştim.”

Reşat Nuri Güntekin

Reşat Nuri Güntekin Hakkında

Çağdaş Türk Edebiyatının ünlü roman, öykü ve tiyatro yazarı Reşat Nuri Güntekin, 25 kasım 1889 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Askerî Doktor Nuri Bey, annesi Erzurum Valisi Yaver Paşa’nın kızı Lütfiye Hanım’dır.

Anadolu’yu uzun yıllar gezen Reşat Nuri Güntekin’in bu durum edebi kişiliğine de yansımıştır. Eserlerinde toplumsal olaylar ve duygusal yönler ağır basar. Anadolu’yu en canlı ve gerçekçi anlatan edebiyatçımızdır. Anadolu yaşamını ve Anadolu insanının psikolojisini, batıl inançları, yanlış batılılaşmayı, insanımızın bilime ve eğitime ihtiyacını işledi. Tiyatro alanında da başarılı eserler verdi. Eserlerinde yalın ve içten bir konuşma dili kullandı. Mizahi yazılar da vardır.

20.yy Türk Edebiyatının en büyük romancılarındandır. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda  etkili bir isimdir. Roman, öykü, gezi, eleştiri ve tiyatro türlerinde eserler vermiştir. Sade ve canlı bir dille yazdığı eserlerinde Türkçeyi başarıyla kullanmıştır.

İstanbullu idealist bir genç kızın, Feride’nin, öğretmen olarak gittiği Anadolu’ da yaşadıklarını anlattığı Çalıkuşu’yla sevilmiştir.  Çalıkuşu, köyü ve taşra insanın yaşa­yışını anlatan ilk başarılı eserlerdendir.

Reşat Nuri Güntekin,  “öğretmenler ve memurlar romancısı” olarak tanınır.

Yanlış Batılılaşma, batıl inançlar, günlük yaşam, kuşaklar arası anlaşmazlıklar eserlerinde işlediği önemli konulardır. Bozulan insani değerler ve ahlak yapısı üzerinde ısrarla durur.

Eserlerindeki kahramanlar genellikle tek boyutludur. Sayısız insan tipinin olduğu eserlerinde çoğunlukla erkek kahramanlara yer verir. Kahramanların dış görünümünden ziyade psikolojik özelliklerini ön plana çıkarır. Olayın kahramanlarını çevreyle birlikte vermiştir.

Ruh tahlillerinde oldukça başarılı olan yazar eleştirilerinde ise son derece acımasızdır.

Eserlerinde mizah öğesi ve ince espriler ön plana çıkar. Mizah ve magazin yazılarını “Ateşböceği”, “Ağustosböceği” ve “Yıldızböceği” gibi isimlerle yayımladı.

Çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanan öykü, roman ve tiyatrolarında kendi isminin yanında “Hayrettin Rüştü”, “Mehmet Ferit”, “Sermet Ferit” takma adlarını kullandı.

Yaprak Dökümü’nde Batılılaşmanın Türk aile yapısı üzerindeki olumsuz etkisini; Yeşil Gece’de Kurtuluş Sa­vaşı yılları ve sonrasında dini istismar eden kişilerin eleştirisini romanlaştırır.

Öğretmenliğinden dolayı tanıdığı Anadolu’yu, gözlemci yönüyle yansıtmıştır.

Romantizm ve realizm akımlarından etkilenmiştir.

Görevi sırasındaki gözlemlerini anlattığı Anadolu Notları gezi türünün en önemli eserlerindendir.

Aşk Hikayeleri Hakkında

Aşk, kalbin nefes kesercesine hızla atması…  Her saniye yalnızca onu düşünmek… Ellerin titremesi, terlemesi… Bedende kelebeklerin uçuşması hali… Nedensiz yere gülümsemeler ve bazen de ağlama krizleridir…

İnsanın var olması ile birlikte başlar aşkın öyküsü. Gerçeğini yaşamak herkese kısmet olmayan, insan hayatındaki en yüce duygulardan biri olan aşk, kalbe girdiği anda insanın kimyasını değiştiren bir sanattır, var oluş ile yok oluş arasındaki ince bir çizgidir. Ne zaman geleceği hiç belli olmayan, insan hayatının en önemli deneyimidir. Aşk insanda özgürce sevebilme duygusunu uyandırır. Egolardan sıyrılıp karşındakini olduğu gibi kabul etme ve sevebilme sanatıdır.

Aşk hiç düşünmediğiniz zaman kapınızı çalabilir ve sizden izin istemez; kalbinizin bir köşesine oturur.

Dünyanın en büyük aşk hikayelerinin çoğu ilk görüşte başlar; bir de sevgileri zaman içinde çiçeklenenler vardır… Kimi ilişkilerin dinamiği yoğun ve çok güçlü bir sevgi ile şekillenir. Kimi ise birbirini sığınak olarak gören iki kişinin kurduğu sade bir hayatta yeşillenir. Bazı aşklarsa sürekli bir desteği ve cesareti beraberinde getirir. Her biri efsaneleşir ve asla unutulmaz.

Bir cevap yazın